Soğuk bir Mart sabahıydı. Sadece 7 aydır kullanıyorum aldığım motorumu. Neyi öğrendim bu 7 ayda hemen belirteyim. Belki yarış kazanamadım henüz ama kask içerisinde sahip olduğum o duygular apayrı.
“Kazanan bir pilotun neler hissettiğini hiçbir zaman dışarıdan anlayamazsınız. Çünkü tüm duygular anlaşılmaz ve kaskın içerisinde saklıdır.”
Kapıyı açtıktan sonra hafif ıslak çim kokusunu alıyorum. O günüm tamamen boş. Bende kendi sürüşümü geliştirmek için yola çıkıyorum. Aklımda birkaç şarkı dönüyor. Kaskımı ve eldivenlerimi takıyorum yola çıkıyorum. Nedense bir anda 88 Monako geliyor gözlerime, kenarda beklerken. Ben o yarışı canlı izleyebilecek kadar büyük değilim ama bir insanın en çok sevdiği insanı görebilmesi için teknoloji artık sınır tanımıyor o yüzden bende Monako 88’i en az iki kez izlemişimdir. Aynı araçla takım arkadaşını adeta pist üzerinden silmek.. Kolay değildir hiçbir zaman o kadar büyük fark açmak hele birde turladığınız yer Monako caddeleri olduğunda. Ama öyle birini düşünün ki ‘Limitlerin üzerine çıkan’ birisi o.
Neyse yoluma devam ediyorum. Yolda ilerlerken yağmur bulutları toplaşmaya başlıyor. Motosiklet kullanan birisinin en korktuğu andır yağmur bulutlarını görmek. En nefret edilen durum ise yolun ne ıslak ne de kuru olması. O durum bütün yoldaki çamur, pislik ve yağı asfalt üzerine çıkartır. Bende yaklaşan ilkbahar durumundan ötürü fazla kalın giyinmemiştim. Aksilik ya! Hava ben motor aldığımdan beri düzenli olarak üşüyeyim diye soğuk bu aralar. Ama neyse fazla umursamadan gazı açıp devam ettim. Hafif buğu olmuştu vizörümün içi. Aklıma bu sefer Senna’nın elinden giden 89 Suzuka Gp’si geliyor. Bu konuda fazla konuşmayacağım çünkü bana göre Senna 4 kez Dünya Şampiyonu. – Resmi olmasa bile – Hava soğuk olmasına rağmen insanlar sokaklara hücum etmiş vaziyetteler. Bana yeşil yanmasına rağmen pat diye atlayan kişi… İnsanların hiç biri 10 saniye beklemek istemiyorlar. Sanki o kırmızıda beklediklerinde milyon dolarları kaybederler. Ön ve arka frene ani şekilde öyle bir abanmak zorunda kaldım ki arka tekerleğin kilitlenme sesi kulaklarımı tırmalıyor. Tıpkı frenajı kaçıran bir pilotun virajda dışarı savrulması gibi bende savrulan arka tekerleğim yüzünden bir oraya bir buraya savruluyorum. Dengemi kaybetmediğim için şanslıydım. Vizörümü kaldırıp insanlara yaptıkları hatayı anlatırken bana verdikleri tepki 60 ile gitmeme rağmen çok hızlı olduğum ve insanları ezmek için çabalıyormuşum olduğu yönünde. 60… Senna’nın pit alanında kaybettiği zamanlar geliyor göz önüme. Ön kanat ve lastikler değişiyor. Bir yandan Prost’un aracı kenara çekiliyor öbür yandan Prost elinde kaskıyla FIA komiserler odasına yürüyor. Ama Senna kazanmaya doğru ilerliyor… Ve 89 Şampiyonu Ayrton Senna ! Ama o komiserler incelemesi resmi olarak Senna’yı ihraç ediyorlar ve şampiyonluk Prost’a gidiyor.
Derdimi anlatamayacağımı anladıktan sonra vitesi 1’e alıp devri 6 – 7 bin devir arasında tutup kalkıyorum. Arkamdan söylenenleri duyuyorum. Sanki benim canım yokmuş gibi suçlayanlar duyuyorum. Hız öldürür. Evet farkında herkes. Ama hiç kimse 4 tekerlek kullanırken bunun bilincinde olmuyor. Hayatını kurtarmak için… diye devam eden bir cümle gelmişti en son kulağıma. Eric Comas Belçika’da çok feci bir kaza geçiriyor. Cuma günkü serbest antrenmanlarında. Senna yanından geçerken iki kez Eric Comas’a bakıyor. Anlaşılan o ki Şampiyon Comas’ı bilinçsiz halde yatarken gördükten sonra belki de Cuma antrenmanlarının tamamının kaçıracağının farkında olarak aracını durdurup Comas’a yardım için depar atıyor. Şampiyon olmak kolay iş ancak efsane veya idol olmanızı yaptığınız hareketler sağlar.
Gideceğim yere varıyorum. Trafiğe kapalı bir alan ve asfalt kalitesi yüksek bir yer seçtim ki slalom hareketleri yaparken kendimi yerde bulmayayım diye ! Yavaş yavaş başladım önce sol sonra sağ ve bunu en az 20 kez yavaş hızda tekrar ettim. Ardından vites yükselttim ve hareketlerimi hızlandırdım. Güvenlik aracı piste girdiği zaman Formula 1 araçları da tıpkı bu şekilde bir sağa bir sola giderler. Çok fazla yarış var güvenlik aracının piste girdiği. Aklım bir an durmak üzereydi. Kafamda İngilizce “Senna crosses the line in 1st place and won the…” cümlesi geçiyor. Ama hangi yarışı kazanmıştı. İngiltere mi ? Amerika mı ? Derken yaklaşık yarım saattir pratik yaptığım için sağ elime hafif bir ağrı giriyor. Umursamıyorum, adanmışlık yapacağız ya işte günü buna ayırmak için depoyu doldurup kafamı boşaltmıştım. Devam ettim. Acı yoksa, kazanç yok sözüne adanmış bir insanımdır o yüzden o acı yavaş yavaş bana zevk vermeye başladı. Yaklaşık yirmi dakika daha devam etmiştim. Susadığım için biraz mola verdim hem de o soğuk havada esintiyle beraber motorumun soğumasına da fırsat vermiş olurdum. Ayaklığı açtım motoru bıraktım. Sağ elim ağrıdan kırılacak gibiydi. 91 Brezilya geldi aklıma. Senna aracını pist üstünde durdurmuştu. O’nun için yarış bittikten sonra başlamıştı. İnsanlara idol olduğu ülkede kendi evinde kazanmayı başarmıştı. Sevinç çığlıkları atıyordu. Yapabileceğini yapmıştı. Kendi insanlarını temsil eden Brezilya bayrağını isterken aracı duruyordu. Görevliler çılgına dönmüştü. Senna onların elinden almıştı Brezilya bayrağını. Kendileri o anda dünyanın en şanslı insanlarıydı. Her tarafta uzun uzun “Senna” sesleri yükseliyordu. Futboldaki tribün havası vardı adeta. Senna durduğu halde aracından inememişti. Bir terslik vardı. Hemen bir araç yönlendi oraya. Senna öylesine yormuştu ki kendi bedenine kramp girmişti. Ama onu seven insanlar için elinde Brezilya bayrağıyla podyuma çıkmıştı. Ve o insanlara vücudundaki kaslara giren kramplara rağmen adanmışlığın bir örneği olarak birincilik kupasını ellerinde yükseltti. Ağlıyordu ama bu sevinç gözyaşlarıydı gözünden dökülen. Ellerimin titrediği anda kendime geldim. Suyumdan bir yudum alıp geçen arabaları izlemeye başladım. Bu kadar mıydı. Bir saat çalıştıktan sonra bir yerlerim ağrıyor diye mi bırakacaktım. Pes etmedim.
Yeniden selenin üzerine oturdum eldiven ve kask ekipmanlarımı taktım. Unutmamak lazım ki en ufak bir düşüşte bile insan vücudu 20 km/saat hız ve yukarısından sonra çıplak elle yere temas ederse yanma oluşabilir. Aynı zamanda kask ekipmanı kullanmazsa beyin travması geçirebilir ve daha kötüleri de olabilir ancak bunları burada yazmak istemiyorum. Marşa bastım. Biraz gaz verip benzin kokusunu içime çektim. Adanmışlık… Bazı isimler yaptıkları işten para kazanır bazıları ise zevk alır. Günümüz isimlerini hiç yazmak istemiyorum çünkü adanmışlığın dışında kalanlar bulunmakta. Videolarda izlediğim arka lastik yakma işlemi için hazırdım. Debriyajdan elimi hafifçe kaldırmaya başladım bir yandan da gazı yavaş yavaş açıyordum. Zincirin zorlanışını görmesem bile hissedebiliyordum. O gerginliği yaşarken ben zevki yaşıyordum. 125 cc motora sahip olduğum için stop ettirme ihtimalim de vardı. Gazı açarken elim dikkatli bir şekilde ön frendeydi. Ve başarmıştım. Arka lastikten beyaz dumanlar çıkıyor, sürten asfalt üzerinde ise siyah izler git gide kabarıyordu. Tıpkı startta kalkan – eski – F1 araçlarının arkalarında bıraktığı gibi beyaz duman bırakıyordum bende. Bu işleme yaklaşık on saniye daha devam ettikten sonra lastiğin üzerindeki sıcak dumanların sönmesi için soğuk asfalt üzerinde turlamaya tekrar başladım. İnsanların karşıladığı 93 Brezilya gelmişti bu sefer aklıma. Çizgiyi geçen Senna’yı karşılamışlardı ve o aracından indikten sonra omuzlarına almışlardı. Her yerde “Senna, Senna” sesleri yankılanıyordu. Ve Senna kendi insanları arasında mutlulukla galibiyetini kutluyordu. Ardından tekrar podyum töreni.
Pıt pıt sesleriyle beraber yola olan dikkatimi arttırdım. Vizörümün bir o tarafına bir bu tarafına saçılan yağmur damlarını gördükten sonra yüzümde bir tebessüm oluştu. Şanslıydım çünkü bu şartlar altında motorumun tepkisini görebilirdim. Yolun yeterince ıslanması için kenara çekildim. Bu arada bende rahat rahat düşünebilirdim. Yaptığım sürüşün analizi motorun verdiği tepkiler vs… 93 Donington Park yarışını hatırlayanlar vardır. Sıralamalar kuru havada yapılmış. Prost pol pozisyonunu, Hill ikinci sırayı, yükselen ve bir sene sonra Dünya Şampiyonu olacak genç Schumacher üçüncü ve Senna McLaren’i ile dördüncü sırayı almıştı. Islak zeminde başlayan yarışta Senna ilk viraja gelmeden beşinciliğe düşüyor. Ama hemen o sırayı geri alıyor ve akabinde dışarıdan atakla üçüncülüğü alıyor. Orta bölümde Hill’i geçtikten sonra son bölümde Prost’a atak yaparak liderliğe yükseliyor. Senna öyle bir yarış geçiriyor ki Damon Hill’e yarış sonunda attığı fark 1:23.199. Yani neredeyse Hill’e bile tur bindirecek. Geride kalan tüm pilotlar yarışı en az bir tur geride tamamlıyorlar. Belki çizgiyi sadece 9 araç geçiyor ancak unutulmaması gereken bir şey var, Senna daha az aracın bitirdiği yarışta üçüncü pilota bile tur bindiriyor ve daha da önemlisi o kişi Prost.
Kendi gözümde çizdiğim alanda turlamaya bu moralle devam ediyorum. Yağmur altında kontrolü trafiksiz bir alanda arttırmak size trafikte manevra yapabilmenizi sağlar. Kendi gözümle oluşturduğum alanda tempomu yavaş yavaş arttırıyorum. Ancak bunun bir bedeli var. Arkadan itişli bir araç savrulmaya meyillidir. Hafif kaydırma yapa yapa motorumu kontrol ediyorum. Zaten düşük sıkıştırma hacmine sahip bir motor. Fazla güç yok, torkta yok. Yavaş yavaş yağmuru içimde hissetmeye başlıyorum. Umrumda değil, bugünü buna adadım sonuç olarak. Hafif sert davranıyorum frenlemede ve hem ön hem de arka taraf kaymaya başlıyor. Ben eğleniyorum aynı zamanda motorumun tepkilerini öğrenmiş oluyorum. Ve bir iki denemeden sonra bu seferde debriyaja anlık basıp arka tekerliği patinajda bırakıyorum. Ne güzel bir gün benim için ! Ama bu sürüş oranının zayıflığı aklıma 94 sezonunda Senna’nın viraja girerken önce arkası kayan sonra önden kayan otomobilini getiriyor aklıma.
94 sezonu başlamadan önce Senna radikal bir karar alıp Williams – Renault’a geçiş yapıyor. 88’den bu yana yarıştığı McLaren’i bırakıp Williams’a geçiyor. Belki de yeni bir devir başlıyor onun için. Belki de kapanan bir devire şahit oluyoruz bizler. Sezon öncesi Williams araçlarında bulunan kontrol üniteleri tamamen yasaklanıyor. FIA belki de bu kararı vermese her şey çok daha farklı olabilirdi. Senna’nın Williams’ı adeta bir drift aracı gibi her virajda deli gibi savruluyor. Senna o araçla bile ilk üç yarışta üç pol pozisyonu alıyor ! Bir anda sarsılıyorum. Kontrol altında tutmaya çalıştığım motorum beni üzerinden atmak için zorladığı anda hissediyorum ki kendimi toparlamalıyım. Artık gün bitmek üzereydi biraz daha dinlendim. Bahar havası yüzünü gösteriyordu güneş bulutların ardından selam veriyordu. Ve yollar yavaş yavaş kuruyordu. Eve gitmek üzere tekrar yol koyuldum. Işıklara geldim. Son saniyelerde içimde bir kıpraşma oldu. Senelerdir Formula 1 izleyen birisi için beş kırmızı ışık ne ifade ediyorsa trafikteki kırmızı ışıkta onu ifade ediyor. Biraz sert bir kalkış yaparak bugün pratikte yaptığım hareketlerle beraber motorumu tek tekere getirmek için zorladım ve yaptım. Kalbim normalde biraz daha hızlı atıyor ancak daha önce arkadaşımın 600 cc’lik motorunu kullandığım için öyle yüksek rakamlara çıkmıyordu. Bir anda gözümün önüne San Marino startı geldi. Startta gerçekleşen kazanın ardından güvenlik aracı piste girmişti. Ardından yedinci turda beni, bizi, bütün Formula 1 medyasını üzecek olan o kaza olmuştu. Ağlıyordum. Bir insan aynı kazayı yüzlerce kez izledikten sonra nasıl ağlayabilir. Ben ağlıyordum. Soğuk ilkbahar akşamüstünde gözümden yaşlar geliyordu. Senelerce bana idol olan kişinin ölümü aklıma gelince bir kez daha tutamamıştım kendimi. Öyle birisi ki Senna 94 San Marino’yu tamamlayabilse içinde sakladığı Avusturya bayrağı ile Roland Ratzenberg’i yarıştan sonra anacaktı belki de.
Kötü olaylar hep sevdiğimiz insanların başına mı gelir ? Yada örnek alınacak insanlara hep bir şey olmak zorunda mı ? Evime gelmiştim ve motoru park ettim. Hafif ıslak giysilerim yağmurdan dolayı kokmuştu. Bu koku en pahalı parfümün yerini bile alamaz bazıları için benzin ve lastiğin karışımı. Asansöre binene kadar kaskımı çıkartmamıştım. Aynaya bakarken yavaş yavaş çıkarttım kaskımı ve polar boyunluğumu. Sanki yarış kazanmış gibi bir tebessüm vardı suratımda. Bugün istediklerimi yaptım ya gerisini siz düşünün. Ben böyle hissettiysem kim bilir yarış kazanan, Şampiyonluklar kazanan isimler neler hissediyorlardır.
Bize her zaman önder olacak isim, limitlerimizi zorlamayı – Unutmayın pist üzerinde veya trafiğe kapalı alanda limitlerimizi zorlamayı hatırlatan bir isim – kendimize adanmışlığın ne olduğunu öğretecek isim Ayrton Senna da Silva’nın ölümü üzerinden tam 21 sene geçti. Duyduğumuz özlem en üst düzeyde. Huzur içinde uyu şampiyon, asla unutulmayacaksın.
“Ölüm bir gün gelecektir. Bugün de olabilir 50 yıl sonra da. Tek emin olduğumuz elbet bir gün bizi bulacağıdır.”
Simoncelli benim motor kullanırken ilham aldığım bir diğer isimlerden birisi. Onu da 2011 Malezya’da kaybetmiştik. Herkes Rossi, Lorenzo ve ya Marquez ismini daha çok sever. Benim ise motorda sevdiği iki kişi var. Birisi Simoncelli bir diğeri Casey Stoner. Yazıda motosiklet konusu geçtiği için onuda anmak istedim. Sende huzur içinde uyu SuperSic.
Öleceği bellidir her insanın. Ama hiç beklenmedik bir anda gelmesi çok acıtır bizleri. Bu yazıyı yazarken yaşadığım her şey gerçektir. Motosiklet ile bağdaştırmamın sebebi ise kask altında hissettiklerim ve kafamın içerisinde dönenler. Unutmayın bunu yazıya aktardığım için abartı katmış olabilirim ancak motosiklet kullanırken lütfen ve lütfen kafanızı boşaltın. Koruyucu ekipmanlarınızı takın. Hepinize okuduğunuz için teker teker teşekkür ediyorum. Kendinize iyi bakın ve motor sporlarından uzak kalmayın.
Bir yanıt yazın