1981’de Marlboro’nun ön ayak olmasıyla Ron Dennis’in McLaren’in başına geçmesi McLaren için değişimi başlatmış oldu. Bu döneme ‘McLaren’in modern çağı’ da denilebileceği görüşündeyim. Üretilen araçlar ‘M’ serisi yerine artık ortaklığa vurgu yapan ‘MP4′ serisiyle adlandırılmaya başlandı. Bu yeni oluşum sayesinde McLaren geleceğe daha bi’ güvenle bakmaya başladı. McLaren’in bu dönemde motor ortakları ile olan istatistikleri şu şekildedir;
McLaren-Ford Cosworth
1981: 28 puan, 6.
1982: 69 puan, 2.
1983: 34 puan, 5.
1993: 84 puan, 2.
McLaren-TAG
1983: 0 puan, 18.
1984: 143.5 puan, 1.
1985: 90 puan, 1.
1986: 96 puan, 2.
1987: 76 puan, 2.
McLaren-Honda
1988: 199 puan, 1.
1989: 141 puan, 1.
1990: 121 puan, 1.
1991: 139 puan, 1.
1992: 99 puan, 2.
McLaren-Peugeot
1994: 42 puan, 4.
McLaren-Mercedes
1995: 30 puan, 4.
1996: 49 puan, 4.
1997: 63 puan, 4.
1998: 156 puan, 1.
1999: 124 puan, 2.
2000: 152 puan, 2.
2001: 102 puan, 2.
2002: 65 puan, 3.
2003: 142 puan, 3.
2004: 69 puan, 5.
2005: 182 puan, 2.
2006: 110 puan, 3.
2007: 0 puan, Diskalifiye
2008: 151 puan, 2.
2009: 71 puan, 3.
Her zaman diliminin şartları farklı olduğu için bir karşılaştırma yapmanın pek doğru olacağına inanmamaktayım. Ancak göze batan üç durum var;
1- ’84-’93 Sezonları arası McLaren fırtınası esmiş,
2- Honda ortaklığı müthiş bir başarı yakalamış,
3- 15 yıllık Mercedes ortaklığı yalnızca bir kere şampiyonluk yaşamış.
Yukarıda belirttiğim üçüncü durumun nedenleri çok fazla, ama en başta geleni berilyumun yasaklanmasıyla Mercedes motorlarının dayanıklılık sorunları yaşamasıdır. McLaren şasisinin kopan parçaları, Bridgeston’un lastik datalarını rakip takıma sunması, 2002 yılında rakip takıma FIA’nın sağladığı olanaklar ve hatta 2007 casusluk skandalı daha sonra gelen nedenlerdir.
Mercedes bu ortaklığın ünlü Mercedes yıldızını tüm ihtişamıyla parlatamadığını, hatta casusluk skandalının bir nevi güneş tutulması etkisi yaparak ünlü yıldızın ışığını kestiğini düşündüğü kanaatindeyim.
Mercedes’in, özellikle motorların devir, silindir sayısı ve silindir hacminin düştüğü ve gelişiminin yasaklanarak neredeyse standartlaştırıldığı bu son bir kaç yılda F1 çevreleri tarafından ‘en iyi motor’ olarak gösterilmesi, ancak bunun karşılığında en iyi motorun yalnızca bir kez pilotlar şampiyonu çıkarmasının hoşnutsuzluğunu da yaşadığı düşüncesindeyim
Bir diğer konu da gerek iç pazara yönelik olarak iyi bir reklam yapmak gerek klasik Avrupalı zihniyetiyle kendi milletinden bir pilot yarıştırmak isteğini de atlamamak lazım.
Hiç kuşkusuz hem Formula1’de yarışan pilotlar açısından hem de Formula1’e ticari amaçla değil tutkuyla bağlı olan takımlar açısından öncelikli olan pilotlar şampiyonasıdır. Pilotlar ve takımlar şampiyonası karşılaştırıldığında pilotlar şampiyonasının daha prestijli olduğu söylenir. Pilot herşeyin merkezi olan insandır. Taraftarlarına imza dağıtır, onlarla fotoğraf çektirir, hatta bazen uzaktan bir tebessümü taraftar için yeterlidir. Yarış sonunda kürsünün tepesinde o vardır. Taraftar onun etrafında çılgına döner. Takım ise bir organizasyondur, pilotun verdiklerini taraftarına veremez. Ancak gelişen ekonomi çerçevesinde üreticiler marka değerini daha öne çıkarmak amacıyla takımlar şampiyonluğunu istemektedir. Üretici gözüyle bakıldığında Mercedes de bu isteğinde haklıdır. Aynı şeyi BMW de istiyordu, Renault da ister, Toyota da istemiştir.
Mercedes’in en büyük rakiplerinden BMW, Mercedes spora McLaren’le geri döndüğünde kendisini de geri dönmek zorunda hissetmiş olacak ki üç büyük takımdan boşta olan Williams’ı desteklemeye başladı. Mercedes’in F1’deki durumu takım ortaklığıydı. BMW ise oyunu bir adım daha ileri taşımak adına Williams’a sahip olmak istedi. Ancak inatçı Sir Frank Williams bu duruma yanaşmadı. Bunun üzerine BMW rotayı Sauber’e çevirdi ve burada amacına ulaştı. Ancak beklenen başarı gelemedi ve maalesef BMW’nin Formula1 sevdası -en azından şimdilik- son buldu. Zaman Sir Frank Williams’ı haklı çıkarmıştı. Mercedes de BMW’nin düşüncesindeydi, yani McLaren’in tamamına sahip olmak istiyordu. Orada da Ron Dennis bu düşüncenin karşısındaydı.
Mercedes, o yıllarca süren güçlü ancak dayanıksız zamanlarını hemen unutmuş ve homurdanmaya başlamışa benziyor. 2001 İspanya GP’si son turu ile başlayan Mercedes’in motor problemleri biz taraftarları kelimenin tam anlamıyla ‘çileden çıkartıyordu’. Start’larda kalkamayan McLaren araçları taraftarlarında start heyecanını ‘start paniği’ne dönüştürmüştü. Bir de patlayan motorlar sonrası Norbert Haug’un köfte suratının ekranın tamamını kaplaması televizyon başındaki seyircinin tüm iyi dileklerini (!) Haug’a iletmeleri için fırsat oluşturuyordu.
Mercedes kendisine yeni bir ortak, daha doğrusu kendi takımını oluşturmada hazır bir alt yapı arayışıyla Brawn GP’ye yakınlaştı. Önceleri FOTA’nın izniyle oluşan bu yakınlaşma McLaren’de aradığını bulamayan Mercedes için uygun zemini oluşturdu. Zaten 2009 sezonunda Honda yapımı Mercedes motorlu araçlarıyla takım kimsenin beklemediği bir başarı yakalamış ve düşük marka değeriyle Mercedes’in hayallerini süsleyen beyaz atlı prens olduğunu kanıtlamıştı. Mercedes, “Artık ben de varım” diyebilmek için bu ucuz ama başarılı takımı kaçırmak istemedi ve amacına ulaştı.
Bu yeni süreçte McLaren’in ne yapacağı üzerine düşünmek gerekirse tarihe bakmakda fayda var sanırım. Müthiş geçen 5 yıllık Honda ortaklığı 1992’de sona erdiğinde takım şampiyonayı ikinci sırada tamamladı. Honda ortaklığından sonra takım belli ki bir bocalama ve arayış içerisindeydi. 1993’de Ford Cosworth ile ikinci, 1994’de Peugeot ile dördüncü olduktan sonra kendisine emin bir liman olarak görünen Mercedes’e yanaştı. Şimdi tarihten yola çıkarak ilerisi hakkında yorum yapmak gerekirse; McLaren’in Mercedes’le olan motor anlaşması 2011’de bitiyordu. Ancak bu anlaşma 2015’e kadar uztılmış. Bunun nedeni sanırım Honda sonrası yaşanan bocalamanın tekrarlanmak istenmemesi. McLaren’in son yol aracı olan MP4-12C’de kendi motorunu kullanması, BMW’nin motor bölümü için çıkan haberler ve McLaren’in kendi motoru için çalışmalara başladığı dedikoduları da sanırım bocalamanın tekrarlanmaması için. Ron Dennis’in son açıklamalarından da McLaren’in 2016’dan itibaren kendi motoruyla yarışacağını çıkarıyorum. Yani o tarihe kadar McLaren, motorunu üretecek, geliştirecek ve kullanacak.
Ayrıca gözden kaçırılmaması gereken bir durum daha var; Mercedes artık yalnızca üç takıma motor sağlayan bir üretici değil, tek başına bir takım. Ferrari’nin müşteri motorları tavrını takınabilir ve kendi araçlarına koyduğu motor ile müşterilere verdiği motor performansları aynı düzeyde olmayabilir.
Onur Aybars UZUN
Bir yanıt yazın