Monaco GP: Webber'in İmzası

yazar:

kategori:

Monte Carlo gibi kısa bir pistte, motor ya da düzlük avantajının sıfırlandığı bir gridde, Q2′de 7 pilotun 0,3s içinde yer aldığı bir sıralama turunda, Mark Webber, en yakın rakibinden 0,3s daha hızlı bir turla pole pozisyonunu alıyorsa, Avustralyalı pilotu alkışlamaktan başka yapacak hiçbir şey yok. Webber, Q3′te ağırlığını öylesine hissettirdi ki, pole pozisyonunu aldığı son turu atmamış olsaydı bile, bir önceki turuyla da Kubica’dan pole’ü zaten çalmıştı. Son saniyede çıkardığı 1:13.826s’lik tur, Monaco’nun 55 yıllık* F1 tarihinde gördüğü en hızlı turdu ayrıca. Neredeyse tüm pistlerdeki hız rekorlarının kırılmış olduğu ve araçların son yıllardaki en hızlı biçimlerini gördüğümüz 2004 sezonunda Trulli’nin kaydettiği 1:13.985′lik zaman derecesi bile geride kalmış oldu.

Antrenman turlarından sonra kafamızda ortaya çıkan senaryonun, açık söylemek gerekirse sürpriz sonunu izledik bugün. Hem de ne sürpriz! Ferrari ile katıldığı ilk yarışı kazanarak sezona çok çok iyi bir başlangıç yapan, Malezya’da vites sorununu müthiş bir sürüşle gideren Alonso, ne yazık ki son iki yarıştır, kendisine pek de yakışmayan hatalar yapıyor. Çin GP’sinin start ânında yaptığı hatanın ardından, bu kez Monaco’da, kendisine çok daha pahalıya patlayan bir hata yaptı. Cumartesi sabahı 3. antrenman seansında Massenet virajında kontrolü kaybeden Alonso, bariyerlere çarparak aracının şasisine hasar verdi. 6-7 saatlik sürecek bir işlem gerektiren bu kaza neticesinde sıralama turlarına katılamayan İspanyol pilot, yeni bir araç kullanacağı için de yarışa son sıradan değil, pit yolundan başlayacak. Pit yolundan başlamak, yarışa son sırada başlamaktan çok daha kötü çünkü son sırada başlayarak start ânından ilk viraja kadar birçok otomobili geçme şansınız varken, pit yolundan başladığınızda, piste ancak tüm otomobiller pit yolunu geçtikten sonra girebilirsiniz. Bu da demek oluyor ki Alonso, Casino yokuşunu tırmanırken gridin son sırasında yer alacak. Aslında bu, bir anlamda avantajlı da sayılabilir çünkü Monte Carlo pistine özgü olarak pit yolu çıkışı, birinci virajdan sonradır. Dolayısıyla start ânında yaşanabilecek kazalar Alonso’yu etkilemeyecek ve belki birkaç sıra yer kazanabilecek.

Alonso’nun bu şekilde sıralama turlarından çıkmış olması, Q1 tartışmasını da de facto olarak bitirdi aslında. Her şartta ağlamayı alışkanlık edinen modern zamanların modern sürücüleri, Q1′de bu sayede elenme riskini yaşamaktan kurtudular. Yeni takımlardan altı sürücünün Q1′de eleneceği zaten bir vakıa. Buradaki tantana, 18. sırada yer alacak kişinin -dolayısıyla “normal” F1 takımlarından birinin- kim olacağına dair kopuyordu. Eh, Alonso sıralama turlarına katılmayarak, otomatik olarak bu 18. sırayı, yani “elenen sürpriz sürücü” olma boşluğunu dolduruverdi. Böylece, altı sürücü ve Alonso ile birlikte Q1′de elenecek 7 sürücü kontenjanı tamamlanmış oluyordu. Böyle olunca da takımların öyle çok hesap kitap yapmalarına gerek kalmadı. Yeni takımların en hızlısı durumundaki Lotus’tan hızlı olmaları yeterliydi, eh netekim de öyle oldu. Alonso’nun sıralama turlarına katılamayacak olması, sırf bu sebeple olsa bile gridde büyük bir mutlulukla karşılanmış olmalı. Elbette, bu sebebin dışındaki nedenlerle sevinenler de oldukça fazlaydı zira Alonso, bu hafta sonu oldukça iyi bir derece alabilecek gibi duruyordu. Tıpkı geçen sene Hamilton’ın yaptığı gibi, kendi şansını kendi bitirdi. İki sene üst üste, iki önemli sürücünün, iki önemli dünya şampiyonun yaptığı iki amatörce hata…

Alonso, yarınki yarışta vereceği ne varsa verecektir, bundan hiç kuşkum yok, ama Michael Schumacher’in 2006 yılında, tıpkı onun gibi pitten başladığı ve yarışı 5. bitirdiği o devasa performansı gösterebilmesi biraz zor. Bunun sebebi, Schumacher’in Alonso’dan daha iyi bir pilot olması değil. 2006 ile 2010 yılları arasında çok büyük farklar var: 1) O zamanlar Bridgestone ve Michelin kullanan takımlar arasında performans farkları olabiliyordu ve Bridgestone kullanıcısı Michael, o yarışta Michelin’lere karşı üstünlük kuruyordu, 2) Pit stoplar, taktiksel açıdan fazladan olanak sunabiliyordu, 3) 2006 yılındaki Ferrari, sezonun ikinci yarısından itibaren kuru havada -Renault dahil olmak üzere- gridin neredeyse tümünden daha hızlıydı (şu anda böyle bir avantaj sadece Red Bull’da var), 4) 2006 yılında gridde 22 araç vardı, 2010 yılında 24. Schumacher’in mücadelesinde Güvenlik Aracı’nın da payı olmuştu ve Alonso da yarınki mücadelesinde de Güvenlik Aracı’na çok ihtiyaç duyacak. Yeni takımların ve çaylak pilotların gani gani olduğu gridde, Güvenlik Aracı’nın yaşanmaması büyük bir sürpriz olacaktır.

Son yılların kuru zeminde yapılmış belki de en heyecanlı sıralama turlarına sahne olduğumuzu söylemekten hicap duymuyorum. Q1′den Q3′ün sonuna kadar her saniyesi heyecan içinde geçen bu sıralama turu, korkum o ki, Monaco GP’sinin olduğu hafta sonunda görüp göreceğimiz tek heyecanlı mücadele olabilir. Yağmurun yağmadığı ve hızlı takımların herhangi bir hata yapmadıkları için gridin normal yerlerinde oldukları yarışlarda, sıralamanın, yarış nasıl başlamışsa öyle devam ettiğini biliyoruz. Bahreyn ve İspanya, bunun acı örnekleriyle dolu. Monaco GP’si de, bu anlamda ne yazık ki Bahreyn ve İspanya’dan çok daha iyi değil. Geçişin imkânsıza yakın olduğu Monte Carlo sokaklarında, bir araçtan 1s daha hızlı olmanız bile onu geçebileceğinizin garantisi değil. Hatırlayanlar hatırlar (hatırlamayanlar ve geri kalan her şey için Master Card) David Coulthard McLaren’de yarıştığı zamanlarda, kendisinden 4s daha hızlı olduğu Bernoldi’nin Arrows’unu bu sokaklarda geçememişti. Elbette Coulthard’ın da bunda payı olabilir, ama Monaco GP’si, arada bu kadar hız farkı olan rakipler için bile yeterince merhametli olmuyor.

Üç Renault pilotunun ilk üçü paylaştığı Monaco GP sıralama turları, aslına bakarsanız Massa ve Rosberg’ün de dahil olduğu büyük bir partiye hazırlanıyordu. Alonso’nun saf dışı kalmasıyla meydanı kendine ait bulan Massa, Q1 ve Q2′de gerçekten oldukça istikrarlı bir şekilde hızlı turlar atıyor ve pole’ü zorlayabileceğini gösteriyordu. McLaren’in, geçen yılın aksine bu yıl Monaco’da hiçbir seansta parlayamaması, son iki yılın Monaco galibini bünyesinde barındıran takımın, pole için hiç de ümit vermeyeceğinin bir kanıtıydı aslında. Q1′de Massa’dan 1s daha yavaş olan Hamilton, Q2′de biraz kıpırdanır gibi olsa da Q3′de Massa’nın arkasında kalarak ancak 3. çizgiye yerleşebildi. Temiz yerden start alacak olması, Hamilton’ın belki de tek avuntusu olabilir. Sıralama turlarından sonra, yine her zamanki gibi, “Yapabileceğimin en iyisini yaptım, ama araçtan alınabilecek maksimum buydu,” dedi. Button ise, yumuşak lastik yerine sert lastiği deneyebileceklerini söylerken, Massa’nın onu engellediğini de eklemeyi unutmadı. Q3′ün ilk hızlı turlarının atıldığı anlarda Massa, öndeki pilotla arayı açmak için yavaşladığında, o sırada hızlı turunu atmakta olan arkasındaki Button’ın gazdan ayağını çekmesine neden oldu. Gerçekten Button bundan çok etkilendi, ancak bunun, Monaco’ya özgü bir terslik olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir ceza gerektirecek durum değildi. Button’ın, iki yarıştır biraz dozajı artan homurdanmaları ve şikâyetleri, bir türlü bulamadığı hızın, üzerinde baskı yaratmaya başladığının bir göstergesi olabilir. Hamilton, kuru zeminde ve normal şartlarda şu anda Button’dan daha iyi. Aralarındaki 0,2s’lik fark da, Monaco GP’si için büyük bir fark.

Massa’nın yanı sıra, Rosberg de pole adaylarından biri gibi görünüyordu. Kısa dingilli şasiye geçince kendini tekrar bulan Rosberg, kendi evi olan ve okula giderken her gün servisle geçtiği bu yollardaki deneyiminin de etkisiyle Q2′de en hızlı turu atmayı başardı, ancak Q3′te istediği turu atamadı. Kendi performansını “berbat” olarak niteleyen Rosberg, ne trafiğe ne de arabaya suç attı, “Yapamadım, olmadı, pole’de olabilirdim, çok çok üzgünüm,” demekle yetindi. Rosberg’ün, sezon başından beri gösterdiği müthiş performansını İspanya hariç burada da devam ettirmesi, Mercedes’in, uzun-kısa dingilli şasi konusunda Schumacher’e yönelik bir hamle yapıp yapmadığını beni bir kez daha düşünmeye zorladı. Rosberg’ün kendisi, yarış öncesinde BBC’ye verdiği demeçte, “Böyle bir şey söz konusu değil. Schumacher ile sürüş stillerimiz aynı. Aynı şeylerden yakındık, dolayısıyla yapılacak iyileştirme, ikimizin de hızlanmasını sağlayacak,” demesine rağmen, ben biraz olsun kuşkulanmaya başladım. Şimdilik nihai bir yargıya varmak istemiyorum, ama önümüzdeki süreçte Schumacher ile Rosberg’ün arasındaki hız farkı, bu konudaki gerçek noktayı koyacak. Schumacher’in, Q3′te Rosberg’den, yalnızca Mirabeau’da sonlanan ve görece hızlı virajlardan oluşan birinci sektörde yavaş olması, Schumi’nin kısa dingilli şasideki sorununun devam ettiğini gösteriyor olabilir. Bu sektörde Rosberg, Kubica’nın hemen ardından ikinci en iyi zamanı elde etti. Nihayetinde ise Schumacher ile Rosberg arasındaki fark 0,046s gibi neredeyse yok denecek bir fark. Rosberg, pistin kirli tarafından, Schumacher ise temiz tarafından kalkacak ve şu âna kadar Schumacher’in start’larının daha iyi olduğunu biliyoruz. Birinci viraja çok dikkat derim.

Webber ile birlikte alkışı hak eden bir diğer sürücü de Robert Kubica. Q3′ün son ânına kadar pole’ü zorlayan ve yarınki İngilizce manşetlere Star-vari Pole on Pole (Pole = (in.) Polonyalı/Leh) başlığını attırmaya çok yaklaşan pilot, ne yazık ki istediğini elde edemedi. Ancak yine de, İspanya’da 1,5s yavaş olduğu bir takımın iki sürücünün arasında 2. cebi almış olması onu çok çok mutlu etmeli. Tüm hafta sonu boyunca Petrov’u neredeyse silen Kubica, sezona başlarken 5. veya 6. hızlı takım olarak addedilen bir araçla, Red Bull haricindeki tüm takımları geride bıraktı. Bu, kolay bir iş değil. Kubica’nın bugünkü performansı, şu anda 2., 3. veya 5. hızlı takım diye bir kavram olmadığını (ne yazık ki 1. takım diye bir kavram var), piste ve sürücülere göre değişen bir sıralama olduğunu kanıtlıyor. Red Bull’un, böylesi bir pistte bile 0,3s farkla pole alması, artık Red Bull’un her tipteki pistte 1. araç olduğunun altını kalın çizgilerle çizmiş oluyor. Ben artık, dayanıklılık sorunları olmadığı takdirde, herhangi bir takımın Red Bull’a karşı çıkabileceğini sanmıyorum. Şampiyon ya Vettel ya da Webber. Böyle olunca, diğer takımlar, pistlere göre her hafta sonunda farklı perfromanslar gösterecektir. Renault’nun şu anda “McLaren ve Ferrari’den daha hızlı” olduğunu değil; “Monte Carlo sokaklarında McLaren ve Ferrari’den daha hızlı” olduğunu söyleyebiliriz. İstanbul’a geldiklerinde, Renault’nun biraz daha gerilerde olabileceğini şimdiden tahmin edebiliriz. O nedenle Kubica’nın bugünkü 1. çizgi başarısı, hem onun kişisel yeteneklerini olumlayan hem de Renault’nın, dar ve yavaş virajlı pistlerde ileride can yakabileceğini gösteren önemli bir ölçüttür. Tebrikler. Takım, Kubica’nın etrafında kenetlendikçe, Renault çok daha kuvvetlenecek ve diğer 4 takımın 8 pilotu, şampiyonluk yolunda “eşit” statüyle birbirlerinden puan çalarken, Kubica aradan sıyrılıp, kim bilir, [iyimser yazar] şampiyonluğu bile zorlayabilecek [/iyimser yazar].

Vettel ise, iki yarıştır yenildiği Webber’e karşı biraz daha dikkali olmak zorunda. Webber’in bu yıl işi çok sıkı tuttuğu kesin. Ellerinin altında olan RB6′nın, değil sadece yarış şampiyonluk kazanabilecek bir araç olduğunun farkında. O yüzden de müthiş bir konsantrasyonla önce Vettel’e, daha sonra da diğerlerine yetişiyor. Vettel’in yüzündeki bu düşmüş ifade de, Webber’e karşı çaresiz kalışının bir göstergesi olabilir. Malezya’da bu çaresizliği, Q3′e çıkarken oynadığı lastik kumarı nedeniyle Webber’e kesmiştim. Avustralyalı, bu kelepçeden sıyrılmış ve psikolojik harpte önemli bir mevzi kazanmış görünüyor. Vettel, Red Bull pisti olan İstanbul’da Webber’e mutlak suretle bir atak yapmalı. Herhangi bir sorun olmazsa, Red Bull’un 1-2 geleceği bu yarışı da Webber kazanırsa…

Sıralama turlarını sonlandırırken, Kovalainen’in, Alguersuari’den yalnızca 1s yavaş olduğunu; Senna’nın, Chandhook’tan 1s hızlı olduğunu; Red Bull’un sıralama turlarında 6′da yaparak 1999 yılından McLaren’in yaptığı 5′te 5′lik seriyi geçtiğini; Liuzzi’nin ilk kez Sutil’i geride bıraktığını söyleyelim.

TELEVİZYON NOTU: Bugün sıralama turlarından sonra TRT’yi açtım ve Formula 1 programının bir kısmını izledim. Elinde böyle devasa bir kaynak bulunduran TRT’nin, hâlâ Arial ve Comic Sans kullanan grafik ekibiyle ve araç kazalarını sekizinci sınıf şarkılarla birleştirip bu klipleri Formula 1 programı diye sunan yönetimiyle nasıl bir iş yapmış olduğuna tanık oldum. Burada mesele, F1′e ayrılan bütçede falan değil. Bunun tek bir adı var: Özensizlik. Formula 1′in Türkiye’deki en büyük dezavantajı, Formula 1 yayıncılarının, F1 izleyicilerinden daha az bilgili ve ilgili olmaları. Böyle olunca ortaya çıkan tablo ve sunum, bir F1 takipçisini bırakın tatmin etmeyi, dişinin kovuğuna bile yetmiyor. Okay Karacan’ın, iki konuğuyla yaptığı sohbet de, herhangi bir F1 izleyicisinin merakını ve ilgisini cezbetmekten fersah fersah uzak.

________

* Monaco GP’si, 1955 yılından itibaren F1 yarışlarına kesintisiz olarak ev sahipliği yapıyor. Ancak, F1′in başladığı 1950 yılında da bu pistte bir GP yapıldı. 50 ile 55 yılları arasında GP gerçekleştirilmedi.

Ali Ünal

http://www.ali-unal.net/f1/


Yorumlar

  1. tv yayini ile ilgili… artik trf1 ekibi de gelse studyoya, ben hicbir roportaji vs. izlemiyorum trt'de. vallahi de moralim bozuluyor arkadaslar ya.

    siralama mesela 2'de mi 3'te mi neyse; 10 dk kala aciyorum tv'yi pc'de live timing'i aciyorum. gozum pc'de… uluslararasi sinyalin sesini duyunca gozumu tv'ye ceviriyorum.

    grafikler konusunda katiliyorum ayrica ingilizce konusunda kesinlikle haklisiniz, hepinize katiliyorum. ya arkadas ben ki altyazisiz dizi izleyemem, ingilizcem kotu degildir ama eh iste hayatta kalacak kadar. ona ragmen ne kadar yanlis kelimeler kullandigini farkedebiliyorum.

    adamlar turkilizce mi konusuyor nedir… turkce'den direk ingilizce cevirince, ozellikle de terimlerle yakindan uzaktan alakasi yoksa koyarsan oyle adamlari… launch control'e "firlatma modulu" der mesela apisip kalirsin. (tamamen salladim, ornek olarak)

    tamam dilara sempatik, guleryuzlu falan… mesela almancasi iyiymis de ing kotu ve f1 uzerinde calismasi lazim hem de cok. diger arkadas daha da fena. erkek olan. ya arkadas erkeksin ya az ilgin olsun. hadi o kadin.

    biz serhan acar'i niye seviyoruz, niye takdir ediyoruz mesela? adam her haftasonundan once bir suru not cikariyor, bildigin ders calisiyor. ve bu dersin isinde tarihi bilgiler de var, teknik bilgiler de arti magazinsel seyler de… ama adam oyle bir tutkuyla baglanmis ki hic bundan rahatsiz olmuyor ustune zevk aliyor; aldigi para da cabasi…

    serhan acar'dan birkac kopyalasak da onlar roportaj yapsa, bir tanesini de studyoya koysak iyi olurdu aslinda 😀

  2. Resmi olarak yarış sıralamasını etkileyen derece, yani pole pozisyonu derecesi, o yıl o iki seansın bileşimi olarak kabul edildiği için, kâğıt üzerinde pole zamanı 2:30 olarak geçiyor. Benim yaptığım karşılaştırma buydu. Dediğim gibi, biraz daha iyi ifade edebilirdim, ama senin dediğine de katılıyorum. Hızı karşılaştıracaksak, aynı şartlar altında Raikkonen'in derecesini hesaba katmak gerekir. Ama ben resmi dereceleri düşünmüştüm en baştan beri.

  3. 2005 Monaco GP'si yanlış hatırlamıyorsam iki güne yayılan sıralama formatının son kez kullanıldığı yarıştı. 1:13.644 Raikkonen'in ilk gün atarak geçici pole'ü aldığı dereceydi. Pazar sabahı yapılan sıralama turları yarışta başlanacak benzin yüküyle atılıyordu. Yani raikkonen'in cumartesi günü attığı tur zamanı Webber'in bugünkü tur zamanıyla kıyaslanmak açısından daha mantıklı.

  4. Pistin en hızlı turu ile ilgili yazdıklarım, pole pozisyonu dereceleriyle ilgili. Belki daha iyi ifade edebilirdim:

    http://img685.imageshack.us/img685/2281/sralama.jpg

  5. Pistin en hızlı turu ile ilgili yazdıklarım, pole pozisyonu dereceleriyle ilgili. Belki daha iyi ifade edebilirdim:

    http://img685.imageshack.us/img685/2281/sralama.jpg

  6. arkadaşlar f1 at yarışı anlatmaya benzemiyor. en teknolojik spor desek abartmış olmayız. işin açıkçası biraz trt te bu işi kucağında buldu. bu site tam dört yıl evvel kurulmuş. gidin arşivlerden bakın şimdikine göre ne kadar geride. trt bence emekleme devresinde. açıkçası buradaki birçok arkadaş orada o programı yapanlardan daha tecrübelidir. ben ilerleyen zamanlarda yurdum kanalının çok daha güzelleşeceğine inanıyorum. adamlar ellerinden geleni yapıyorlar. taktir Allahın…
    ne demiş merhum Mehmet Akif…
    Allaha dayan saye sarıl hikmete ram ol,
    yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol…

  7. Semo_Ferrari  avatarı

    @vega_nitro: Sato 2002'de ilk virajda duvara yapışmış. Videosunu da buldum;

    http://www.youtube.com/watch?v=3FPfcXlDeZw

    Virajı erken dönmeye çalışırken yandaki bariyerlerden sekip karşıdaki bariyerlere dümdüz dalıyo ahaha 😀

  8. Ali kardeşim; artık her antrenman, sıralama ve yarış sonrası yazılarını bekler oldum, haberin olsun.

    TRT mevzusunda geçen sene bir şey yazmıştım, hâlâ da aynı düşüncedeyim. Biraz ağır kaçacak ama görebildiklerim ve düşüncem şudur; TRT'de (F1 konusunda) yaptığı işten helal kazanç sağlayan yalnıca Serhan Acar'dır.

  9. Gürcan Hezer avatarı
    Gürcan Hezer

    2005 yılında Monaco Gp sıralama turlarının ilk ayağonda , Kimi Raikkonen 1:13.644 elde etmişti, pistin tarihinde atılan en hızlı tur derecesi RAİKKONEN'e aittir.
    http://www.formula1.com/results/season/2005/737/6152/

  10. Ben iki yıldır yarışlara röportaj yapsın diye gönderdikleri kişilerin İngilizce bilmemesini kabullenemiyorum sadece. Onlar soru sorarken her 'kem küm'lerinde izlerken ben utanıp sıkılıyorum, kanal değiştiriyorum. Ya doğru düzgün İngilizce bilen 2 kişi bulup göndermek bu kadar mı zor. TRT'de malesef işler bu şekilde yürüyor F1'e özgü bir durum değil. Sadece TRT'yle kısıtlamak biraz haksızlık olur sanırım. En basitinden Şampiyonlar Ligi maçlarını İlker Yasin anlatıyor bu ülkede. Bu işi en iyi şekilde yapabilecek birileri elbette vardır. Ama olay sadece bize neyi layık gördükleriyle ilgili sanırım.

  11. Ali arkadaş güzel yazıyorsun. bende çocukken çok güzel kompozisyonlar yazardım. ortaokulda türkçe dersinde istiklal marşının 10 kıtası ezebere okunacaktı. bayağı uzunca zaman önce hoca uyarmıştı. ben ezberlemiştim. evde şov yapıyordum. ama sınıfta sıra bana gelince bırak 10 kıtayı o yıllarca her cuma söylediğimiz ilk iki kıtayı bile ayakta okuyamadım. öyle canlı yayında program yapmak kolay olmasa gerek. geçen sene ağzından bir kere çok saçma ülke diye kaçırdı okay karacan. burada yerin dibine soktuk. ama o bunu bilmesine rağmen trf1.net ve üyelerine karşı son derece cömertce davranıyor sürekli davet ediyor. sandviçler ikram ediyor. bu toplum hangi konuya ne kadar değer vermişse merak etme o değerde o konuyu temsil eden birileri muhakkak yetiştirmiştir. koca ülkede kaç tane f1 sever varki spikerimizde sunucumuzda ne olsun. bu taraftar sayısına ve sevgiye okay karacan açıkçası çok bile. ayrıca ben azbiraz müzikten anlarım. sekizinci sınıfı gördük tvde. fakat ilk yedi sınıfı çok merak ettim. açıklarsan çok sevinirim.

  12. 1:14.439 ise Michael Schumacher'in 2004 yılında yarış içinde attığı tur. Olaylı bir yarıştı. Tünelde kaza yapan Alonso, güvenlik aracının arkasında çarpışan Montoya ve Schumacher (yine tünelde)…

    http://www.youtube.com/watch?v=dRv9iOIvu5Y

    2000 Monaco'da şu yavaş "u" virajda bir Arrows'un kaza yaptığını hatırlıyorum. 2001 Monaco da anlatılmış zaten. Eddie Irvine'ın Jaguar'a ilk podyumu getirdiği tarihti o da.

    Bir de Takuma Sato'Nun ilk virajda duvara yapışması var ama hangi yıldaydı unuttum.

    Monaco güzeldir. =)

  13. Eray Bey, önemli olan yayınların ne kadar iyi niyetle yapıldığı değil, hala profesyonellikten uzak olmaları.

    Dilara ve diğer muhabir en üst tabakadan insanlarla röportaj yapıyorlar ama İngilizce'leri, telafuzları o kadar kötü ki… Çoğu zaman röportaj yaptıkları kişi arada donup kalıyor. Soru bitti mi devam ediyor mu anlayamıyorlar. Akıcı değiller, konsepte yeterince hakim değiller. "Track layout" demeleri gerekirken "Pist(?) shape" falan diyorlar. Karşıdaki Christian Horner da olsa "Pist shape ne yahu?" diye düşünüyor mecburen bir süre.

    Ali Bey'in özensizlikten kastı sanırım genel olarak program grafiklerinin özensizliği. Futbol şöleni afişinde de yüzyılın en ciddiyetsiz fontu olan comic sans'ın kullanıldığını görünce ben de aynı şekilde "öeeh" tepkisi vermiştim. 2 tane yeni nesil grafiker bulsalar, asgari ücretle çalıştırıp BBC'ye taş çıkartabilirler aslında… Gezelim görelim tadındaki grafiklerle bu iş olmuyor. Bir programın en azından jeneriği yüksek çözünürlüklü olmalı. Bulanık, ne olduğu belirsiz jenerik de yakışmıyor bu programa.

    Serhan Acar'ın Formula 1 aşkına, Okay Karacan'ın geçmişine kimsenin laf söyleyeceğini sanmıyorum. Fakat yarış öncesi ve sonrası programlardaki büyük aksaklıkları görmezden gelmek mümkün değil.

  14. Eray Parlak avatarı

    ben yorumları görünce üzüldüm . okay karacan çok deneyimli çokta sempatik bir şekilde artı heyacanlı bir biçimde programını sunmaya çalışıyor ve bence harikülade de sunuyor. trt ekibide iyi erbatur ergenokon ve dilara gönder. Serhan acarı söylemeye bile gerek duymuyorum. ali ünal bey özensizlik olarak nitelendirmişki bence gereksiz. 2 muhabiri sürekli önemli takım patronları ve pilotlarla çok özel reportaj lar gerçekleştiriyorlar. yayının introsuda gayet ilgi çekici.''araç kazalarını 8. sınıf şarkılarıyla birleştirip bu klipleri sunuyor'' demiş. burda da haksız şarkıları beyenmiyorsan sayın ali ünal sen bestele onlar birleştirsin. bence çok haksızsın.Grafik Ekibi Arial Ve Comic Sans Ms Kullanıyor demişsiniz. Bunuda pek anlamış değilim. Doğru İtalik Daha Cezbedici Burda Hatalılar.
    ''Formula 1 yayıncılarının, F1 izleyicilerinden daha az bilgili ve ilgili olmaları.'' Burda hem Sayın Karacan Hem Trt Ekibindeki Serhan Acar Hem F1 Kulübünün Konukları Yeterince Bilgilendirdiğinide Düşünüyorum.Kalkıpta süspasyonun görevini, balataların ne işe yaradığını a dan z ye anlatıcak değiller ya. ayrıca limit yok f1 kulübü gibi trt 3 de yarışların tekrarı hemde 2 kere. sıralamanın tekrarı aynı şekilde veriliyor.Hiç bukadar formula 1 e doymamıştık.Bence gayet başarılı bir ekip ve yavaş yavaş eksik olan bölgelerini görüp hatalarının gidericeklerdir. Bu arada TRT EKİBİNDE ÇALIŞMIYORUM SADECE FORMULA 1 İ TAKİP EDEN VATANDAŞIM. Teşekkürler.

  15. kingofspain avatarı

    Okay Karacan'ın şu seyirci platformunda millet birbirine girecek,oda gülüyor.Çok garip.Ama konukları kaliteli.

  16. TRT'nin Okay'la yaptığı iş bizim belediyelerin promosyon şovu işine benziyor maalesef..

  17. "…Formula 1′in Türkiye’deki en büyük dezavantajı, Formula 1 yayıncılarının, F1 izleyicilerinden daha az bilgili ve ilgili olmaları…"

    Daha iyi ifade edilemezdi.

  18. Bir şey söylemek istiyorum 2005 te Kimi burda Cumartesi Sıralama turlarında 1.13.644 yapmış yani tur rekoru onda

  19. okay karacan'ın sunduğu proğramın tat vermediğini bende epeyce yazdım çizdim, ama bi sonuç yok malesef. serhan acar öyle değil ama. her anlattığını daha önceden bilsemde ses tonu bile beni mutlu ediyor.(artık nasıl bi tutkuya) sezon başında trt f1 reklamlarını görünce biraz umutlanmıştım ama, nafile…

  20. Mercedesler daha iyi bir pozisyonda olabilirdi diye düşünüyorum. Diğer takımların aksine Q3'te attıkları 5 turdan ancak son turunda hızlı zamanları atmaları (ilk dört tur trafiğe takılmaları) hem lastiklerden verim almalarını hem de derecelerini geliştirme fırsatlarını engelledi.

    Q3'te en iyi stratejiyi Renault seçti. Trafik problemine karşı erkenden piste çıkıp trafiğe takılmadan 4 hızlı tur attılar.

  21. teşekkür ederim güzel yazı olmuş, aynen önceki okuduklarımız gibi.

    Ali Ünal isimli arkadaş, trt'de bir program yapsa eminim şimdikinden çok daha başarılı, bilgilendirici ve cezbedici bir program olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir