Kanada GP Öncesi Oturan ve Oturmayan Taşlar

yazar:

kategori:

Bir yıl aradan sonra ve muhtemelen para konusunda yapılan sonsuz tartışmaların Bernie Ecclestone lehine sonuçlanmasının ardından, Kanada GP’si nihayet -beş yıl süreyle- Formula 1 takvimine döndü. Kanada’nın ve belki de dünyanın en sevilen pilotlarından olan Gilles Villeneuve’ün adına taşıyan pist, 2008 yılındaki son yarışına kadar aralıksız olarak 30 yıl boyunca Formula 1′e ev sahipliği yapmıştı. Burada yapılan hemen her yarışın büyük bir heyecan içinde geçmesi, Montreal’deki bu pistin, birçok sürücünün ve taraftarının gönlünde yatan aslan olmasına en büyük nedendir. Öyle ki 2005 sezonunun en çok seyredilen yarışı Kanada GP’siydi. Bu yüzden, 2009 yılında bu yarış yerine Abu Dhabi GP’si yapıldığında, beyaz saçlı kahraman hem takımlardan hem de F1 severlerden yeterince tepki ve galiz sözler almıştı.

Villeneveu’ün, 1982 yılında geçirdiği feci kazanın ardından hayatı kaybetmesiyle, efsanenin adını alan pist, aslında bir sokak pisti. ~4,5km uzunluğundaki asfaltta ~300km/s hıza yaklaşılan (arka düzlükte 320km/s) toplam 5 nokta var. Bu düzlüklerin sonunda da ya çok dar U-virajlar ya da şikanlar var. Bu da, hem düzlük hızının hem fren kabiliyetinin hem de viraj çıkışlarındaki çekişin optimum düzeyde olmasını gerektiriyor. Bu nedenle Kanada GP’si, F1 takviminin en teknik pistlerinden birisi. Süspansiyon, kanat açıları ve vites oranlarının ayarlarını en optimum seviyeye getirmek gerekiyor. Aerodinamik kuralların tamamen değiştiği 2009 yılında bu pistte yarış yapılmamış olması, 2010 yılındaki yarışı bir kat daha zorlaştırıyor. Takımların, kendilerine referans alacak verileri olmadığı için, cuma günkü seansların her zamankinden daha yoğun olacağını tahmin ediyorum. HRT, Virgin ve Lotus’un daha önce bu pistte yarışmamış olmaması da bu takımların işlerini bir kat daha artırıyor.

Pistin belki de en çok sevdiğim özelliği, aynı zamanda yarışların neden bu kadar heyecanlı olduğunun da bir kanıtı oluyor: kaçış alanlarının yetersizliği. Sokak pisti olmasından ve çok uzun yıllardır kullanılan görece eski bir pist olmasından ötürü, yeni F1 standartlarını -neyse ki- karşılamıyor. Viraj çıkışlarında ya da pistin dışına taşma ihtimalinin olduğu yerde çok fazla kaçış alanı yok. Sürücüler, hatalarını düzeltebilecekleri geniş asfalt alanlara sahip olmadıkları için, kendilerini bir anda duvarda bulabiliyorlar. Bu pistte güvenlik aracının da “eğer” değil, “ne zaman” sorusunun yanıtı olduğunu söylemek gerek. Böyle olunca sürücüler, hata yaptıkları anda hatalarını çok pahalıya ödüyorlar. Biz de bu sayede gerçek yarışı, gerçek yarışçıları ve heyecanı görebiliyoruz. Bu tehlikeli noktalardan belki de en önemlisi ve en ünlüsü de Şampiyonlar Duvarı. Quebec’e Hoşgeldiniz yazılı duvara, 1999 yılındaki yarışta Damon Hill, Michael Schumacher ve Jacques Villeneuve’ün çarpmaları sonucunda şimdiki adını aldı. Arka düzlüğün sonundaki 14-15. virajı kapsayan şikanın çıkışında, start-finish düzlüğünün başındaki bu duvara çarpan bir diğer şampiyon da -ki o zaman şampiyon değildi- Jenson Button.

Pistin diğer şikanları da, 14-15. virajdaki şikanın çıkışına benzeyen duvarlara sahip. Bu şikanlar öncesinde ~300km/s hıza ulaşan araçlar için fren dengesi büyük önem taşıyor. Yarış sırasında 1000ºC’ye çıkan fren disklerinin soğutulması çok kritik. Red Bull’un, önceki yarışlarda yaşadığı fren problemlerinin bu yarışta nüksedip nüksetmeyeceğini yakından takip etmek gerekir. Pist, düşük ve orta süratli virajlara sahip olduğu için, yol tutuş, çekiş ve fren dengesinin çok daha ön plana çıktığını görüyoruz. 5 farklı noktada 300km/s hıza ulaşıldığını da hesaba katasak, mekanik yol tutuşu ve motor gücü/F-kanal sistemi verimli olan takım çok daha öne çıkacaktır. Bu durumda oklar öncelikle McLaren’i gösteriyor. Red Bull, geçen yıl sokak pistlerinde ve düşük hızlı virajların olduğu pistlerdeki dezavantajını bu yıl ortadan kaldırdı. Monaco’da aldıkları sonuç ve Türkiye’de düşük süratli virajlardaki çekişi, Kanada’da o kadar da kötü durumda olmayacaklarını gösteriyor ancak F-kanal’ı bu yarışta da kullanmayacak olmaları, düzlük hızı açısından Mercedes’e göre rekabetçi durumda olmayan Renault motorlu takımın, McLaren’e, Türkiye’dekine kıyasla daha fazla manevra alanı vermesine neden olabilir. Sıralama turlarındaki üstünlüğü, Red Bull’un şu anda McLaren’e karşı kullanabileceği en büyük koz. Burada pole pozisyonunu alamazlarsa ya da ilk çizgide yer alamazlarsa, McLaren’lere karşı yarışta oynayabilecekleri bir kart olamayabilir. Kanada’da, düzlüklerdeki dezavantajlarını Türkiye’de olduğu gibi geri alabilecekleri yüksek hızlı aerodinamik virajlar bulunmuyor. Dolayısıyla Red Bull, özellikle U-viraj çıkışının ve start-finish düzlüğünün sonundaki virajlarda McLaren’e daha kolay hedef olabilir. Woking merkezli takımın, bu yarışa yeni bir ön kanat ve arka kanat getirdiğini de ekleyelim. Hırsla, inatla, şevkle ve atakla saldırıyorlar. Red Bull’un da kalkanı bir yere kadar…

Bu yarışta başarılı olabilecek bir diğer takım da Mercedes. BGP 001′in iyi yanlarını alan aracın, mekanik yol tutuş ve çekişin daha ön plana çıktığı sokak pistlerinde başarılı olabileceğini öngörebiliriz. Bu pistte daha önce 7 kez kazanan ve gittikçe formunu bulan Michael Schumacher’in de, sıralama turlarında şapkasından bir tavşan çıkarabileceğini düşünmek oldukça kışkırtıcı. Ferrari’nin önüne geçen Mercedes, şu anda McLaren ve Red Bull’la aynı düzeyde değil, ancak Mercedes motoruyla birleşen mekanik kabiliyetleri, Schumacher önderliğinde onları üst sıralara taşıyabilir. Ne derler: Her başarılı takımın arkasında bir Mercedes vardır! Ferrari ise, McLaren’in, Renault’nun, Red Bull’un her yarışa bir geliştirmeyle geldiği dönemde yerinde sayarak, zaten 5.’lik mücadelesi yapmaya çalışan bir takım kimliğine bürünmüştü. Bu yarışta da, hafta sonunu kurtaracak puanları almayı hedefleyecekler zira “B” olarak adlandırılacak kadar önemli geliştirmeleri barındıran aracı ancak Valencia’da piste inecek. Bu aracın, rüzgâr tünelinde ve simülasyonlarda kazandırdığına inanılan saniyeleri kazandıramaması durumunda, Ferrari işte o zaman krize girecektir. Valencia, onlar için asit testi anlamına gelecek. Hem di Montezemolo hem Tifosiler hem de İtalya basını, şu anda büyük bir hevesle Valencia’yı bekliyorlar. Kanada GP’si de bu yüzden onlar için sessiz sakin geçebilir. Fırtına öncesi sessizliğine benzer bir sessizlikte. Yine de, Türkiye GP’sinin aksine bu yarışta ön sıralara daha yakın olmalarını bekleyebiliriz. Eğer işler normal akışında seyretseydi, Monaco’da birinciliğe bile oynayabilecek bir takım olan Ferrari, Kanada’da gözümüze daha güçlü görünebilir. F-kanal konusunda, diğer takımlara nazaran daha çok deneyime sahip oldukları için, belki bu yarışta bu konuda bir adım öne çıkabilirler. Cuma günkü seans bize daha net bir fikir verecektir.

Renault, bu yarışa gelirken moral açısından oldukça üst düzeyde olacaktır. Türkiye’de aldıkları parlak sonuç, Kubica’nın, bu pistin en son kazananı olduğu gerçeğiyle birleşince, duvarları piste bu kadar yakın olan bir yarışta, bir takımın ihtiyaç duyacağı tüm özgüveni de sarı garajın parkelerine işleyecektir. Kubica, bana kalırsa pilotluk hayatının en olgun ve formda döneminde. Renault’nun agresifliğiyle birleşince, Kubica’nın inatçılığı ve başarı isteği, takımı ve Kubica’yı aynı yöne doğru itiyor. Biri diğerini zorlarken, diğeri de öbürünü etkiliyor. Etki-tepkinin ayan bir örneği. Monaco’daki yarışa baktığımızda, Kanada’da da oldukça başarılı olabileceklerini şimdiden söyleyebiliriz. Red Bull ve McLaren’in 1.’lik mücadelesinin dışında, Mercedes, Renault ve Ferrari’nin arka bölümdeki kapışmaları da gerçekten izlenmeye değer olacak. Bu üç takımın, hem araç hem de sürücüler bazında birbirlerine bu kadar yakın olması, aralarındaki yarışın niteliğini de üst düzeye çıkaracaktır kuşkusuz. Sezonun 8. yarışı, belki de en zevkli yarışa sahne olabilir.

Türkiye GP’sinden sonra, hem McLaren hem de Red Bull’da yaşanan çalkantı, Kanada GP’sine gelirken her iki takım tarafından gerçekleştirilen bir dizi röportaj ve demeçlerle haklı olarak sönümlendirilmeye çalışıldı. Red Bull, İstanbul’un hemen ardından müthiş bir demeç yağmuruyla birarada ve bir bütün olduklarını mesajını verirken, McLaren, formula1.com’daki video görüntülerinde açığa çıkan telsiz konuşmalarını aydınlatmakla uğraştı. Red Bull’un, İstanbul’daki olayın üzerine kalem çektiklerini söylemesinden bir gün sonra, Vettel’in BBC’ye çıkıp, “Liderin, ne yapılacağını belirleme hakkı vardır,” gibi bir söz söylemesi bana biraz abes gelmişti, ama bunun ardından herhangi bir yorum gelmedi. Aksine Red Bull, biraz da zamanlamasının düşündürücü olduğu bir duyuruyla, Mark Webber’in bir yıl daha Red Bull’da olacağını açıkladı. 2011 sürücü piyasasının anahtarı durumunda olan bir sürücünün sözleşme haberi gelince, elbette çorap söküldüğü yerden devam etti ve Ferrari de, Felipe Massa’nın 2 yıl daha Maranello’da olacağını duyurdu. Bu açıklamaların ardından, Kubica’nın da Renault’da kalacağını açıklaması an meselesi. Böyle olursa 2011 yılında, en rekabetçi 5 takımın kadrosu değişmeden kalacak demektir (Petrov’un da bu formuyla ve parasıyla, Renault’da bir yıl daha kalması muhtemel). Bu, son zamanlarda pek görmediğimiz bir durum. Hem takımlara istikrar getirirken hem de bize, çok daha keyifli ve rekabetçi yarışlar yaşatacaktır, çünkü böyle olduğunda takımlar, bütün güçlerini ve enerjilerini araca nakledebilecek, sürücülerini ve isteklerini çok daha iyi anlayabilecek.

Red Bull’da yaşananların karbon kopyasının yaşandığı McLaren de, Montreal’e gelmeden önce bu sorunu çözmek istedi. Whitmarsh, konuya açıklık getirdiği toplantıda, Hamilton’a Button’ın onu geçmeyeceğini söylenmesinin, McLaren’in mühendisinin kendi fikri olduğunu ve bunun da yanlış olduğunu söyledi. Her iki sürücülerine da aynı talimatı verdiklerini ve bu durumda da onların pist üzerinde yarışmalarına imkân tanıdıklarını belirtti. Ancak hâlâ, Button’ın, “Bana net bir hedef zaman verilmedi,” sözüne karşılık, McLaren mühendisinin, “Her ikisine de 1.31 yapmalarını söyledik,” açıklamaları arasındaki tutarsızlık giderilmedi. En azından Whitmarsh, yaptığı toplantıda buna değinmedi. Perşembe günü yapılacak basın toplantısında bu soru gündeme gelebilir. Red Bull ve McLaren, her ne kadar bu konuyu fazla uzatmak istemeyeceklerse de, her iki takım da bu sorulara hazırlıklı olarak geleceklerdir. Ne derler, cumanın gelişi perşembeden belli olur. Bekleyelim, görelim.

 

Ali Ünal

http://www.ali-unal.net/f1/

Duyuru: Ali Ünal’ın kendi sitesinde yazmış olduğu yazılar eş zamanlı olarak sitemizde de yer alıyor. Kendisinin kişisel bir uğraş olarak gördüğü bu yazılar düzenli bir periyotta eklenmemektedir ve bizim sitemiz adına yazılmamaktadır. Bu konuda sizleri bilgilendirmek istiyoruz. Bizi kırmayıp yazılarının sitemizde yayınlanması isteğimizi geri çevirmediği için de kendisine teşekkür ediyoruz.


Yorumlar

  1. Gökhan Eroglu avatarı
    Gökhan Eroglu

    yarış trt3'de dünya kupası nedeniyle, site yönetimini de uyarmış olalım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir