F1, standart bir şasi ve motora sahip olan bir seri değil, o nedenle farklı takımlarda olan sürücüleri karşılaştırmak ne yazık ki mümkün olmuyor. Senna’nın mı Schumacher’in mi daha iyi olduğu sorusu, bu iki pilotun aynı dönemde aynı takımda yarışmamış olmamaları nedeniyle kesin bir şekilde yanıtlanamıyor. Tıpkı günümüzde olduğu gibi. İşte bunun tek istisnası, aynı takımda yarışan sürücüler ve neyse ki biz, oldukça şanslı bir nesiliz çünkü günümüzün en önemli sürücülerini aynı takımda görüp değerlendirebildik. Önümüzdeki yıllarda Alonso-Vettel, Vettel-Hamilton, Kubica-Vettel vb. gibi takımları da görebilme umuduyla, bu yılki takım arkadaşları mücadelelerine biraz yakından bakalım.
McLaren // Hamilton vs. Button
Geçen sezon, gerek pist üzerinde gerekse de Vodafone’un reklâmlarında aralarındaki uyumu rahatlıkla görebildiğimiz bu ikili, bu sezona da aynı yaklaşımla başlayacaklarını söylediler. 2010’un en meşhur yarışlarından olan Türkiye GP’sindeki “benzin tasarrufu” ve telsiz konuşmalarının “yanlış anlaşılmaları” nedeniyle oluşan o gerginlik dışında, bu ikilinin yaşadığı herhangi bir takım arkadaşı savaşı olmadı. Son yarışlara kadar şampiyonluk mücadelesi de vermelerine karşın, bu ikilinin birbirlerine duydukları aşk körelmedi. BBC’ye verdikleri röportajda da benzer mesajlar veriyorlar, ancak ben, bu röportajdan, Button ve Hamilton arasındaki o “gizli” gerginliği gösteren bazı anlar sezdim, sizlere onları aktarmak istiyorum.
BBC’nin pit ekibi Jake Humphrey ve eski Jordan Takım Patronu Eddie Jordan, bana kalırsa mükemmel bir gazetecilik örneği sergiliyorlar. Her ikisi de saman altından sordukları çok hassas sorularla bu ikili arasındaki dengeyi sezmeye çalışıyorlar. Örneğin şu diyalog:
(kelimesi kelimesine çevirmiyorum)
Eddie Jordan: Geçen yıl Red Bull sürücüleri çok konuşuldu, acaba McLaren’de olsaydı bu durum nasıl olurdu? Yeni bir parça, sadece bir tane olduğunda, bu durumu nasıl çözerdi McLaren?
Button: 7 yıldır yarıştığım hiçbir takımda böyle bir şey yaşamadım.
Hamilton: Daha önce hiç olmadı, ama 2009 yılında aracımız çok kötüydü ve çok önemli bir güncelleştirme paketi gelmişti. O zamanlar ben şampiyonada daha ilerideydim, tabii şampiyonluk alacak kadar değil, ama o zaman bir numaraydım. Bu yüzden–
(Jenson Button burada araya giriyor. Videoda 6.50’ye denk geliyor.)
Button: Yani aracının bir numarayı taşımasından bahsediyorsun değil mi?
Hamilton: (kısa bir an tereddüt) Evet, aracın üzerindeki bir numaradan bahsediyorum.
İşte tam bu anda Button’ın gülümsemesi bana çok mânidar geliyor. 2009 yılında Kovalainen’in, Hamilton’a rakip olması zaten mümkün değildi, ama McLaren’in, o sezon Hamilton’ı bir numaralı sürücü olarak gördüğü gerçeği, Button’ın, araya girip bunun bir daha olmayacağını belirtmesine neden oldu sanki. Hamilton, belki isteyerek belki istemeyerek ağzından kaçırdığı bu “bir numara” söylemini, Button’ın sorusundan sonra geri çekti elbette. Oldukça “sır”lı bir andı bana kalırsa.
Bu konuda konuşmaya devam ettiler. Button, böyle bir durumda kalırsa çok sinirleneceğini söylerken Hamilton, bunu bir mücadele olarak göreceğini ve ille de sinirlenmeyebileceğini söyledi. Tabii bu parça yarım saniye fark yaratmıyorsa! “Eğer,” dedi ki bu da çok değerli, “0,1 saniye bir farksa, o zaman 0,1 saniyeyi başka yerlerden bulmaya bakarım.” Button, bunu kesin olarak kabul etmezken, Hamilton, bu parçanın çok fazla hız farkı yaratmaması hâlinde bunu kabullenebileceğini söyledi. Bu da Hamilton’ın, kendine ve hızına duyduğu güvenin bir kanıtı bana kalırsa. Her halükarda Button’dan 0,1 saniye hızlı olabileceğinin verdiği bir güven.
Videoda başka ilginç noktalar da var. Örneğin Button’ın, Hamilton şampiyon olursa ne hissedersin sorusuna verdiği yanıt bana kalırsa çok değerli ve dürüst bir tespit: “Onun adına sevinirim, ama kendi adıma kahrolurum.” Takımda veri paylaşımı ile ilgili olarak yaptıkları sohbette de, tüm ayarların herkese açık olduğunu ve paylaşıldığını söylediler. Button, elbette takım arkadaşınızı sizden daha hızlı yapmayı istemezsiniz derken, Hamilton da, bu bilgi paylaşımının aslında sürücüler için o kadar da kolay olmadığını çünkü bulunan bir ayarı paylaşmak zorunda kaldığını söyledi. Humphrey, her iyi gazeteci gibi buna hemen atlayarak, “Peki, sen bu konuda gönüllü müsün yoksa takım kararı olduğu için mi paylaşıyorsun?” sorusunu sordu, ama Hamilton buna, “Bu zaten karar verilecek bir şey değil, takım böyle çalışıyor,” gibi muğlak bir yanıt verdi. Aslında bu bilgi paylaşımını pek de istemedikleri ortada.
Birbirlerinden ne öğrendikleri, nelerinden etkilendikleri sorusuna Button, “öğrenmek” tabiri pek uygun değil diyip Hamilton’ın, dengesiz bir araçla bile yaptıklarından çok etkilendiğini söyledi. Hamilton araya girip “benim için dengeli tabii” diyerek gülüştüler. Hamilton da Button’ın yaklaşımından ve aracından memnun olmadığında üzerinde çalışıp birdenbire yarım saniye bulmasından etkilendiğini belirtti. Bu konuşma sırasında elbette birbirlerine küçük Jedi oyunları da yapmıyor değiller. Button’ın üstte bahsettiğin “bir numara” müdahalesine yanıt olarak Hamilton da, Button’ın geçen yıl kazandığı Avustralya GP’si hakkındaki görüşlerini belirtirken, Button’ın kazanmasına şaşırmadığını çünkü onun bir dünya şampiyonu olduğunu ve eninde sonunda kazanacağını söyledi. Ama şu şekilde: “O hafta sonu aslında biz çok hızlı değildik, ama koşullar değiştiğinde bir anda baktık Button en önde. Yarışta bir ara karşı karşıya geldik, ama sonra uçtu gitti, onu yakalayamazdım.” Hamilton, Button’ın ona yarışı kazandıran pite girme kararını vermeden önce onu pist üzerinde geçtiğini özellikle belirtiyor ve yarışı kazanmasını da “koşulların değişmesine” bağlı olduğunu ima ediyor. Button’ın buna elbette verecek bir yanıtı yok zira bunlar o zamanın gerçekleriydi.
2011 yılının gerçeği ne olacak peki? Button, taksi sürücüsü olarak adlandırılmasını sağlayan sürüşüyle lastiklerden daha fazla performans elde edebilir ve bu da, Pirelli’nin nazik lastiklerinde büyük avantaj sağlayabilir. Ayrıca, bu sene sürücülerin, ne zaman pite girileceği konusunda daha etkin olabileceğini düşünürsek, Button’ın bu anlamda öne çıkmasına neden olabilir. Hamilton, sıralamada ve saf yarış kabiliyetinde Button’a karşı üstünlük kurabilir ancak 2011 sezonu, bunların yarış kazanmak için pek de gerekli olmayacağı bir sezon (olabilir).
Ferrari // Alonso vs. Massa
Massa, Ferrari ile altıncı sezonuna başlıyor. Alonso’nun da ikinci sezonu. Ama bir adım geriye çekilip baktığınızda Ferrari, sanki Alonso’nun takımıymış gibi duruyor. Geçen yıl Çin GP’sinde Alonso’nun Massa’yı pite girerken pit yolunda geçmesiyle başlayan sinir savaşı, Almanya GP’siyle ayyuka çıkmış ve Massa’yı, ikinci pilot konumuna sokmuştu. Ferrari, sürücülerine eşit davranma geleneğine sahip bir takım değil. Kendini kanıtlamış, dönemin en hızlı sürücüsünü takıma alıp onu lider yapma ve takımı da onun etrafında kenetleme anlayışını güdüyor. Schumacher’le yaptıkları, Raikkonen’le yapmaya çalıştıkları ve Alonso’yla da yapmayı planladıkları şey bu. Irvine, Barichello ve Massa, bu anlamda, takıma şampiyonluk getirecek kadar hızlı, ancak lideri geçemeyecek kadar da yavaş olan sürücü kontenjanını dolduruyor. Bu anlamda Ferrari’de, 2007’deki McLaren krizine benzer bir şeyi görmek biraz zor.
Schumacher’in ayrılacağı yıl önünde iki seçenek bulunan Ferrari, Alonso yerine Raikkonen’i tercih etmişti, ancak daha sonra bu “yanlış”ından dönüp Alonso’yu takıma lider olarak kazandırdılar. Alonso da bu güveni kesinlikle boşa çıkarmayarak, inanılmaz bir 2010 sezonundan sonra, son yarışta strateji hatasıyla şampiyonluğu kaybetti. Çin, Monaco ve Spa’daki hatalarını bir kenara bırakırsak Alonso 2011 sezonun ne kadar müthiş bir sezon geçirdiyse, Massa da bir o kadar kötü bir sezon geçirdi. 2008’in “10 saniyelik dünya şampiyonu”, 2009’daki kazasının ardından bir türlü kendini toparlayamadı ve bana kalırsa Almanya GP’sinden sonra da, Alonso’ya yardım etmemek için birçok yarışta, rakiplerden puan çalacak bir konuma yerleşmedi. Özellikle kritik Brezilya GP’sinin sıralama turlarında 9. olması, bana bu anlamda pek ikna edici gelmedi.
Peki bu sezon? Alonso, gridde Massa’dan daha hızlı çok fazla sürücü olmadığını söylüyor. 2008 yılında kaçırdığı şampiyonluk, onun ne kadar hızlı olduğunun bir kanıtı diyen Alonso, takımda bir numaranın olmadığını, geçen yıl da kendisinin bir numara olmadığını özellikle belirtiyor. Elbette, bir Ferrari sürücüsü olarak söylemesi gerekenleri söyleyip, Massa’nın bu yıl çok güçlü olacağını ve şampiyonluk yarışında yer alacağını iddia ediyor. (Prost’un, Ferrari aracını “kamyon” diyerek eleştirmesini ve sonra takımdan gönderilmesini hatırlayalım.) Massa da cilalanmış benzer cümleler sarf ediyor, ama asıl ve önemli sözü pistte söyleyecekler. 2010 yılının dar ön lastikleriyle uyuşamayan Massa, hayatî önem taşıyan sıralama turlarında lastikleri yeteri kadar ısıtamamış ve bu yüzden de birçok yarışa dezavantajlı başlamıştı. di Montezemolo; Raikkonen’e ve Schumacher’e yaptığı esprinin aynısını Massa’ya da yapıp, 2010 sezonunda onun değil ikiz kardeşinin yarıştığını söylemişti.
2011’in, Massa için kritik bir sezon olacağını ve her ne kadar 2012 sezonuna kadar sözleşmesi olsa da Massa’nın bu yılki performansının belirleyici olacağını herkes gibi Massa da biliyor. Son demeçlerine bakarsak bu yılın lastikleriyle ilgili bir ısınma problemi yaşamayacağını söylüyor Massa. Sıralamanın da eskisi kadar önemli olmayacak olması, ironik ama yarıştığı süre boyunca Raikkonen’e karşı bu alanda üstünlük kuran Massa’nın artısı olarak göze çarpıyor. Alonso’nun “komple” sürücü olarak ünlenmesi, stratejinin başat rol oynayacağı bu sezon Massa’ya karşı bir üstünlük sağlayabilir. Ben, Alonso’nun Massa’ya geçileceğini sanmıyorum. Birkaç yarış evet belki, ama sonrasında Alonso’nun direksiyonu eline alacağına eminim.
Red Bull // Vettel vs. Webber
Bu sezon aracının önünde 1 numarayı taşıyan Vettel’in, 2014 yılına kadar Red Bull’da yarışacağı sözleşmeyı imzalaması, Webber’in sözleşmesinin sadece bu yıl için geçerli olduğu ve takımın, “Webber’in sözleşmesini konuşmak için erken” demeci, Vettel’le birlikte Newey ve Horner’ın da sözleşmelerini yenilemeleri bana kalırsa çok önemli bir noktayı işaret ediyor: Red Bull, 2000’li yılların Ferrari’sini yaratmaya çalışıyor. Takım patronu rolünde Horner, Jean Todt’un gömleğini; tasarım bölümünde Newey, Rory Byrne’ın ve Ross Brawn’ın rolünü ve takım lideri pozisyonunda da Vettel, Michael Schumacher’in şapkasını takarak yeni bir Red Bull çağı açılmaya çalışılıyor. Geçen yılki büyük dominasyon, Ferrari’nin 2002 ve 2004 yıllarındaki üstünlüklerini hatırlatmadı değil, ancak sonuç bağlamında o kadar parlak olmayan Red Bull, bu yıl bunu da başarabilir. Bu durumda Webber nereye oturuyor?
Yaşı itibariyle Webber’in sözleşmelerinin artık her yıl sonunda, onun performansına ve hevesine göre değerlendirileceği geçen yıl Horner tarafından belirtilmişti. Bu anlamda bir sürpriz yok, ama tüm bu çerçeve dahilinde Webber’in kendini biraz yalnız hissetmesi de olası. Bunun yanına Vettel’in, şampiyonluk derdini de hallettiğini eklersek, 2011 sezonunda Webber’in biraz daha geri planda kalacak olma olasılığı var. Diğer sürücülerin aksine bu iki şampiyonluk adayının birbirlerine karşı olan görüşlerini duyamadık. Horner, ikisi arasında geçen yılkine benzer, belki de daha büyük bir çekişme olacağını, ama takımın başarısının en önemli şey olduğunu söyledi. Geçen yıl Türkiye, İngiltere ve Brezilya’da yaşananların, ardından Helmut Marko’nun, Vettel mekanik arıza yaşamasaydı Webber’in şansı olmazdı minvalinde açıklamalarının; bu sezon başlarken üzeri örtülecek ve yeni bir sayfa açılacak. Red Bull, büyük bir ihtimalle en iyi araç. Dolayısıyla her iki sürücü de bu avantajı kendi lehine değiştirmeye çalışacaklar. Button’ın dediği gibi, ikisinden birinin kahrolma savaşı bu. Tüm takım arkadaşlarında olduğu gibi.
Mercedes // Schumacher vs. Rosberg
7 kez dünya şampiyonu, 91 yarış zaferine sahip Schumacher’in, hiç şampiyon olamamış ve hiç yarış kazanamamış Rosberg’ün yarısı kadar puan topladığı 2010 yılı, ne yazık ki Schumacher hayranları için acılarla, azaplarla dolu bir sezon oldu. Üç yıl sonra kokpite dönen Alman pilotun, birkaç yarış içinde kendini toparlayacağını düşünenler (kendisi de dahil) ne yazık ki sezon sonunda durumun hiç de böyle olmadığını fark ettiler. Kore’den sonra yükselen grafiğini, Schumacher’in toparlanmaya başladığının işareti olarak görmek olası, ama Rosberg ile Schumacher arasındaki savaşın, Schumacher’in üç yıllık arasıyla ya da Rosberg’ün çok hızlı bir pilot olmasıyla ne kadar ilgisi var henüz bilemiyoruz. “Artık hazırım, bahanem yok,” diyen Schumacher, bu sezondan itibaren gerçek performansını yansıtacakmış gibi görünüyor.
Geçen yıl Rosberg’ün kendisini şaşırttığını söyleyen Schumacher, onun bu kadar arkasında olmayı planlamadığını söyledi. Bu, Rosberg’ün gerçekten de hızlı bir pilot olduğu mu yoksa Schumacher’in, beklediğinden daha mı yavaş olduğu anlamına geliyor bilmiyoruz, ama Schumacher, Rosberg’e hak ettiği övgüyü de gösteriyor. 2011’de onu geçeceğini, sezon sonunda ondan daha çok puan toplamış olacağını, ama her yarışta da onun önünde yer alamayacağını söylüyor. Ancak ilginç bir yanıt veriyor, ona sorulan şu soruya:
Soru: Mercedes’le sen değil de başka bir sürücü şampiyon olursa bu seni tatmin eder mi?
Schumacher: Eğer durum buysa, o zaman yapacak bir şey yok, ama olacağını sanmıyorum.
Soru: Sence Rosberg ne kadar iyi?
Schumacher: Çok iyi. Sanırım Nico bunu geçen yıl gayet iyi ispatladı, onu geçmek benim için zor olacak, ama onu geçeceğimden eminim.
Şimdi burada Schumacher’in, Mercedes’in mi yarış kazanacak bir araç olmadığını yoksa Rosberg’ün mü şampiyon olamayacağını ima ettiğini anlamak zor. “Mercedes’te bir şampiyon olacaksa bu benim” gibi de algılanabilir, “Mercedes bu yıl şampiyon olamaz” gibi de algılanabilir. Basının, bu sorudan hemen sonra Rosberg’ü sorması, onların da, Schumacher’in bu sözlerinin Rosberg’ü işaret ettiğini düşündüğünü gösteriyor. Açıkçası sorunun soruş şeklinden ben de bunu çıkardım. Eğer öyleyse, Schumacher kendini çok güveniyor demektir. Yaptığı açıklamalardan bunu da görebiliyoruz aslında. 2011 aracının daha bir “araç” olduğunu, lastiklerin ona uygun olduğunu, her şeyin iyi gideceğini hissettiğini, “geri döndüğünü” söylüyor.
Rosberg de, Mercedes’in Red Bull kadar olmasa da hızlı olduğunu belirtiyor, ama Schumacher’le ilgili herhangi bir yorumda bulunmuyor. Geçen yıl ondan 2 kat fazla puan almış olması ve Schumacher’in, F1 tarihinde ilk kez takım arkadaşına yenilmiş olmasını sağlaması güvenini en tepeye çıkarmış olmalı. Schumacher’in, gerçek performansına dönüp dönmediğini ilk birkaç yarışta göreceğiz. Geçen sezon, Button’a göre tasarlanan aracı kendi istediği şekle büründüremeyen Alman pilot, W02’nin geliştirilme sürecinin en başından beri vardı ve bu, ona istediği güveni sağlamış olabilir. İkisinin savaşı, diğer tüm takım arkadaşları mücadelesi kadar zevkli olacaktır.
Renault, belki de tarihinin en bahtsız sezonunu yaşayabilir. Gridin en iyilerinden biri olan Kubica’yı kaybetmeleri, araçlarının yarış kazanma potansiyeli olduğu bir sezonda büyük bir darbe vurabilir. Yenilikçi egzoz sistemiyle gridi şaşırtan ve herkesin sürpriz beklediği Renault, şu anda tüm ümitlerini, hiç yarış kazanamadan en çok yarışa katılan sürücü rekorunu elinde tutan Heidfeld’e bağlamış durumda. Heidfeld’in, kariyerinde yarıştığı otomobillerin yalnızca bir yarış kazandığını ve onun da Kubica olduğunu ve o yarışta da Kubica’ya yol verdiğini söylersek, Heidfeld’i hak ettiği şekilde savunmuş oluruz sanırım. Elinde, yarış kazanabilecek bir araçla neler yapabileceğini bilmiyoruz. Petrov’a karşı üstünlük sağlar mı bilinmez, ama Renault’nun, yarış kazanabilecek performansa sahip olması hâlinde “Quick Nick”i ön sıralarda görebiliriz. Çok da mutlu olurum.
Williams, tamamen duygusal nedenlerden dolayı Maldonado’yu seçerek bir anlamda kumar oynadı zira bu yılki aracı, diğer yıllara göre çok daha agresif ve potansiyeli yüksek. Dolayısıyla, rakip olduğu Renault, Mercedes ve Toro Rosso’nın önüne geçebilmek için her iki sürücüsüyle de istikrarlı bir şekilde puan almaları gerekiyor. Barichello, aracın geliştirme yönünü üstlenirken Maldonado’nun da bir an önce puan alabilecek performansa erişmesi gerekiyor. GP2 şampiyonu Maldonado, bu unvanı dördüncü yılında aldı. Dolayısıyla bu unvanı ilk yıllarında alan Nico Rosberg, Lewis Hamilton ve koltuğunu devraldığı Nico Hülkenberg’le aynı kalibrede olup olmadığı tartışmaya açık.
Toro Rosso pilotları, birbirlerini geçmenin yanı sıra tepelerinde Demokles’in Kılıcı gibi bekleyen Ricciardo’nun hayalini de geçmek zorunda kalacaklar. Red Bull’un gelecekteki yıldızlarından biri olan Ricciardo, Toro Rosso’nun yedek pilotu olarak, herhangi birisinin düşük performans göstermesiyle sezon ortasında pilot koltuğunu kapabilir. Red Bull, bunu daha önce de net bir şekilde uygulamıştı. Bu yüzden en büyük baskı bu iki pilotun üzerinde olacaktır. Toro Rosso’nun oldukça iyi bir araca sahip olma olasılığı da, Buemi ve Alguersuari’nin, performanslarını artırmaları gerektiğini gösteriyor zira hep göz önünde olacaklarından, düşük performansları daha da çok dikkat çekecektir. Ben, Buemi’nin sezon ortasında yerini Ricciardo’ya bırakacağını düşünüyorum.
Sauber, oldukça genç bir takım kurdu. Sadece bir yıllık tecrübesi olan Kobayashi, takımın lideri konumunda. Dolayısıyla sezon içi geliştirmeden de o sorumlu olacak. Perez, testlerde fena görünmedi, ama Kobayashi’yi ne kadar zorlayabilir en ufak bir fikrim bile yok. Sauber’in, geçen yıla göre daha çok ümit veren bir araca sahip olması, tek bildiğimiz şey. Dayanıklılık anlamında testlerde epey sorun yaşamaları, belki de tek zaafları.
Uzun zamandır Formula 1’e gelmesi beklenen di Resta, nihayet Mercedes’in de desteğiyleForce India’da koltuğa kuruldu. Ne yazık ki İskoç sürücünün kariyerini, Davidson’ın gidişatına benzetmek gibi bir kuruntuya kapılıyorum. Davidson da bir türlü istediği hızlı araçla yarışamamıştı. Force India’nın şu anki durumuna baktığımda, di Resta’nın da benzer bir şekilde kendini rekabetçi olmayan bir araçta bulma olasılığı var. Force India’nın gediklisi Sutil ile savaşında kimin galip çıkacağını kestirmek zor, ama di Resta’nın, birlikte yarıştıklarında Vettel’i geçtiğini hatırlatmakta yarar var. Geçen yıl, cuma antrenmanlarında ara sıra piste çıkan di Resta, birkaç yarışta Sutil’i geride bırakabilirse güven kazanabilir.
Lotus, Heikki Kovalainen ve Jarno Trulli ile geçen yıl kurduğu takımı bozmadan devam ettiriyor. Yarış performansı anlamında zayıf olan Trulli’nin, Kovalainen’in gerisinde kalacağını tahmin ediyorum. Trulli trenlerini görmemek dileğiyle. HRT’de, yarışabildikleri hafta sonlarında, Liuzzi’nin Karthikeyan’a üstünlük kuracağını düşünüyorum. F1’de puan alan ilk Hint pilot olan Karthikeyan, bu puanı da sadece 3 takımın yarıştığı 2005 ABD GP’sinde almıştı. Virgin’de Timo Glock da, d’Ambrosio’ya üstünlük kuracaktır. Takımın, yedek sürücü olarak Yamamoto’yu alması, bu iki pilot üzerindeki baskıyı hafifletecektir kuşkusuz.
Ali Ünal
Bir yanıt yazın