Yeni Kurallar İşe Yarıyor mu?

yazar:

kategori:

2010 sezonu boyunca oldukça zevkli ve çekişmeli yarışlar izledik, ancak bu heyecan, 2010 sezonundaki formüllerden ziyade yağmurun yarattığı dalgalanmadan kaynaklandı. Geçen sezon Avustralya, Malezya, Çin GP’lerinin bu kadar iyi olmasının sebebi yağmurdu. Kanada’da lastikler nedeniyle öne çıkarken, Monza’da farklı taktikler ve farklı ayarlar yarışın heyecanını tetikledi. İstanbul’da gerçekten çok keyifli bir yarış izlerken, İspanya, Monaco, Singapur, Japonya ve Valencia gibi yarışlar başladığı gibi bitti. 2010 için -en azından benim adıma- söylenecek şey, genel olarak şampiyonanın müthiş heyecanlı, ama tekil olarak yarışların bir o kadar heyecansız olduğu bir sezon olması. Ancak 2011, bu duruma yeni bir boyut daha ekliyor gibi: Hem bütün sezonun hem de yarışların aynı derecede heyecanlı olacağı bir sezon olabilir mi?

2011 sezonu için yapılan kural değişikliklerinden ve bu kuralların yarattığı yeni yarış yaklaşımından bahsetmiştim. 2009 sezonundaki büyük tersyüz operasyonuna göre çok büyük çaplı olmasa da, takımları ve mühendisleri sabahlatan değişikliklerin olduğu bu sezonun ilk üç yarışı geride kalırken, yarışlardaki değişikliğin iki yıl öncesiyle kesinlikle karşılaştırılamayacağını düşünüyorum. Sollama Çalışma Grubu’nun, F1′in kanayan yarası geçiş eksikliğine çare bulmak için aerodinamik yere basma gücünü azaltma girişimleri, ne yazık ki çift katmanlı difüzörler nedeniyle 2009 yılında meyvesini verememişti. 2010 yılında bu eğilim devam edince, bu anlamda çalışma grubunun vardığı sonuçları pist üzerinde gördük denemez. Bu yıl ise karşımızda bambaşka bir resim var. Hoş, bu grubun çalışma grubunun pist üzerindeki geçişleri artırmada ne kadar etkili olduğunu sabah akşam tartışabiliriz, ama şu bir gerçek ki, özellikle son iki yarıştır, kuru zeminde olmalarına rağmen oldukça yüksek sayıda geçiş izleme şansımız oldu. Hem de sadece gridin orta bölümlerinde değil, özellikle Çin GP’sinde, ön gruptaki sürücülerden birbirini geçmeyen neredeyse kimse yoktu.

Bunun “fabrikasyon” bir durum olup olmadığını tartışmak sanırım önemli. Araçların birbirini takip edememe sorununa bir çözüm bulmayan ya da bulmak istemeyen takımlar, DRS gibi bir çözümle bu sorunu ortadan kaldırmayı denediler. Pirelli’nin de gelişiyle ve yarışları zenginleştiren taktik yaklaşımıyla birleşince ortaya seyir zevki açısından muazzam, ancak takip etme kabiliyeti açısından da oldukça güç bir 1,5 saat çıktı. Bu yeni yarış yaklaşımını kabul ediyor ve istiyor muyuz peki? 70 sollamanın olduğu 1990 Meksika GP’sinden sonra en yüksek geçiş sayısına geçen hafta sonu Çin GP’sinde ulaştık: 63! Geçen yıl yine bu pistte yaşanan 62 geçiş hamlesine baktığınızda, aslında bir gelişme yok gibi görüyorsunuz ancak geçen yılki Çin GP’sinin yağmur altında yapıldığını düşündüğünüzde, son zamanlarda kuru zeminde yapılan hangi yarışta bu kadar çok geçiş olduğunu görebilmek için, 20 yıl öncesine gitmeniz gerekiyor. Peki bu durum, maliyet ne olursa olsun kabul edilmesi gereken bir iyilik hali mi? Yani, yapay teknolojik aletlerle ve kurallarla sollamayı artırmış olmamız, sırf yarışlar ilginç geçsin diye sineye çekilebilecek bir hamle mi? Açıkçası ben 2010 Bahreyn GP’sini, 2008 Çin GP’sini ve 2004 Macaristan GP’sini gördükten sonra, bu hafta sonundaki yarışı tüm kalbimle kabul ediyorum.

Çin GP’sinin bizlere öğrettiği bir başka şey, Formula 1 çerçevesinde düşündüğümüzde tüm gelişmelerin “olağan” olduğu bir hafta sonunda bunları yaşamış olmamız. Yani en hızlı takım polü aldı, ondan biraz daha yavaş bir takım ikinci sırayı aldı, ondan biraz daha yavaş takım üçüncü vs. vs. Yağmur yağmadı, kaza olmadı, cezalar yok denecek kadar azı, güvenlik aracı girmedi ve eğer Toro Rosso’nun o leyla mekanikeri aklını biraz daha işine verebilmiş olsaydı, yarışa başlayan 24 sürücü de yarışı bitirmiş olacaklardı. F1 standartlarında her şeyin aşırı normal olduğu bir hafta sonunda, yine F1 standartlarında böylesine anormal bir yarışı yaşamak, bana girilen yolun doğru bir yol olduğunu gösteriyor. Henüz lastikler, KERS ve DRS anlamında takımlar öğrenilebilecek her şeyi öğrenemediler ve bu yüzden de stratejiler bu kadar farklılık gösterip yarışları heyecanlı kılıyor. Sezonun ortalarına doğru takımların stratejileri birbirine paralelleşmeye başladığında, sanıyorum ki yarışlar da biraz olsun “normal” seyrine dönecektir, ancak sıkıcı olmayacak gibi görünüyor.

Pirelli, agresif yaklaşımının sürücüler ve takımlar nezdinde övgüsünü alınca, artık bu yoldan geri dönmeyeceğini duyurdu. Sezon öncesi testlerinde sürücülerin ağlaklığından muzdarip, kötü reklam olmaması için bu agresif yönünü bir kenara bırakarak traktör lastikleri üreteceğinden korkmuştum, ancak neyse ki son iki haftada yaşananlar Pirelli’nin imajını da büyük ölçüde düzeltti. E böyle olunca da, yani kasa mutlu, oyuncular mutluyken, bu formülün terk edilmesi uzak görülüyor. Dolayısıyla tek pit-stop’lu yarış, belki Monza haricinde, görmeyebiliriz. Hele ki Kanada GP’sinde yaşanacak kaosu düşünemiyorum bile. Aynı şey İstanbul için de geçerli. Takımlar zaman geçtikçe lastikleri daha iyi tanıyacaklardır kuşkusuz, ama ne kadar tanırlarsa tanısınlar, aynı kauçuk üzerinde 20 turdan fazla gidemeyecekleri sürece, yarışlardaki heyecan faktörü de bizi terk etmeyecek.

Sezon öncesinde belki de en çok merak edilen, şu anda da en çok tartışılan mesele, ayarlanabilir arka kanat olarak bildiğimiz ve FiA’nın DRS olarak bellettiği bu arka kanat sistemi. Genelde tur başına 0,7-0,8 saniyelik bir avantaj sağlasa da yarışta sadece sollama anlarında kullanıldığı için bu anlamda yarışa bir katkısı yok. Ancak şova olan katkısını, yarışları “imal edilmiş heyecan” balonu yerine, sürücülere sollama fırsatı veren birer emek-yoğun sürece dönüştürerek gösteriyor. Bazı anlarda DRS ile geçişler gerçekten çok kolay olmuş gibi görünürken, çoğunlukla sürücüye, öndeki araca yeteri kadar yaklaşabilecek kadar avantaj veriyor. Sonrası, sürücünün frenleme noktasındaki becerisi ve sollamayı tamamlama kabiliyetine kalıyor. Bu yardım eğer “imal edilmiş” bir durumsa, yıllarca Formula 1′de yer alan çekiş kontrolü veya kısa bir süreyle görüp kaybolan aktif süspansiyonlara da aynı şekilde yaklaşabiliriz. Evet, bence imal edilmiş, masa başında karar verilmiş bir yöntemdir, ama eğer böyle bakmaya başlarsak, birçok değişikliğe aynı pencereden yaklaşabiliriz. Yarışları keyiflendirmek ve sonucu tahmin edilemez bir duruma getirmek adına yapılmış değişikliklerin belki de en verimlisi bu DRS oldu. Pirelli’nin de katkısıyla.

Şimdilik görünen durum benim açımdan bu. Yarışların, pazar gününden sıyrılıp cumartesiyi ve hattâ cumayı da kapsayan bir taktik mücadelesine dönüşmesini çok olumlu buluyorum. Strateji her zaman Formula 1′in içinde yer aldı, yer almaya da devam edecek. Aracı korumak her zaman Formula 1′in bir parçasıydı, bundan sonra da böyle olacak. Formula 1′in NASCAR ya da Le Mans’dan her zaman farklı bir tarafı oldu, bu sezon yapılan değişiklikler bu farklılığı daha çok göz önüne çıkarıyor. Aracına bakıp çok fazla hızlı gitmeden stratejik hamlelerle yarış birinciliği aramak da, aracını düşünmeden süratle gidip yarış birinciliği aramak da bu sezon görebileceğimiz stratejilerin içinde yer alıyor. Çin GP’sinde Vettel ile Hamilton arasındaki liderlik mücadelesi bunun önemli bir kanıtı. Takımların elinde, hem heyecanlı bir yarış sunacak hem de liderliği elde edecek kadar alet ve şans var. Pirelli, DRS ve KERS, tüm bu olasılıkları birarada tutup bu sezon bizlere, son yıllarda yaşadığımız en keyifli yarışları sunabilir. Heyecanla ve hevesle bekliyorum.

 

Ali Ünal

http://www.ali-unal.net/f1 


Yorumlar

  1. -Ayni fikirdeyim
    -KERS, DRS ve PIrelli lastiklerini destekliyorum.
    -Bir sey daha söylemistim, bu uc faktör HRT den MCLAREN e kadar bütün takimlar tarfindan esit olarak kullanilabiliyor
    -Ben prensipte F1 de tüm takimlara esit olarak verilen teknolojik yenilikleri dedigim gibi prensipte destekliyorum.
    -Ali Ünal ile ayni fikirde oldugum icin de memnunum.

  2. güney ateş avatarı

    yazılarınızı büyük bir keyifle okuyorum. yeni gelen kurallar ve lastik farklılığının yarışlara kattığı heyecan sizin bu yıl geçen yıla oranla daha sık yazmanızı sağlıyor sanırım. hem bu heyecanın hem de yazılarınızın sürmesi dileğiyle. teşekkürler…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir