Vettel Skywalker

Bazen İstanbul’a gökten yağmur değil de gökten başka bir şey yağıyormuş gibi gelebilir, bazen İstanbul insanı yolda yürürken ya da kırmızılı beyazlı grili bir pistin ziftli ve motor yağlı kokusunda çok ilginç bir hikâyeyle şaşırtabilir, bazen müdürler personeline hiç yoktan yere, sanki yağmurlu havanın güneşi gibi, sevdikleriyle buluşabilsinler diye izin verebilir, bazen iki kıta ne kadar küs olsalar da bir anlığına da olsa bir ülkenin ayağının yüzü suyu hürmetine biraraya gelebilir, sonra bunlar yazıcıların zihinlerinde ve kalemin mührüyle ortak bir yola doğru meyledebilir. Böyle anlarda insan bütün keyifsizliğinden bir anda vazgeçerek hayatında daha önce hiç inanmadığı bir şeye, sırf ona daha önce hiç inanmadı diye inanabilir, uzun kilometreli bir pistte çok sesli makinelerin içinde çok acayip sollara ve sağlara, sırf daha önce dönmedi diye dönebilir, sanki kaybettiği bir şey varmış da ustası köşeden çıkıp ona, “No. Try not. Do or do not, there is no try” diyecekmiş gibi öylesine köle ve kul, böyle bir insanın tek turluk yalnızlığında ortaya belki biraz bilindik, belki biraz sıkıcı, ama yine de insanı hiç görmediği şeylere bile gülümsetecek bir hikâye sunabilir şehr-i İstanbul.

İstanbul’un nazar boncuğunun şeytanlara hükmedebildiği ya da tüm dünyanın kötülüklerinin bir tur boyunca ne güzel ortadan kalkabildiği güneşli bir öğleden sonrası, yoğun bir aura içinde yirmi dört büyük araba ve her birinin değişik renklerde değişik zevklerde değişik büyümüş çocukları, Ne olmayı isterdin, sorusuna doğru yanıt verebilmiş yirmi dört şanslı insanın ilk göz ağrısı, çalışıyor mu çalışıyor, gidiyor mu gidiyor, göz açıp kapayıncaya kadar bilmem kaç vites değiştiriyorsun, sonra bir bakmışsın dünya bambaşka bir yer olmamış ama baktığın yerler tarih olmuş ve aradan sadece birkaç insan ömrü boyu zaman geçmiş. Zamanı durdurmaya çalışmak için zamanın üzerine gidiyorsun, o senden ışık hızıyla kaçıyor sen kâğıt üzerinde matematik bir umuttan başkasına bel bağlayamıyorsun, neden böylesin biliyor musun hayır bilmiyorsun, bilseydin dönmezdin bu kadar yolu, zaten bulanlardan yana da kimse sana bir şans sözü vermemiş, şans diye bir şey olmadı sen bunu yuvarlak bir yalan gibi boynuna doluyorsun, git bakalım şimdi en hızlısından, dönüşte kendine de iyi bir hediye al.

Hadi bakalım başlıyoruz, kaskını giy, eldivenlerini tak, otururken seni rahatsız etmesin diye pipini düzelterek gir içeri, emniyet kemerleri, motorlar, her birinde sana bu dünyanın sırrını istesen de istemesen de fısıldayan onlarca düğme, sonra sen artık tek başına ve karşında tanımadığın milyonlarca insan, derler ki insan en çok göz önündeyken yalnız olabilirmiş, refah düzeyi çok yüksek bir ülkenin biliminsanları tarafından açıklanmış olabilir ya da sen kulaklarının duyduğuna inanmaktan başka bir yazıya umut bırakmayabilirsin, neyse geçelim bunları ve herkesi. Yavaş, hızlı var diye var, güçlü, zayıf var diye, sonra zenginlikten fakirlik, üzüntüden sevinç, sen bunların üzerinde belki hiç düşünmedin, ama yine de biliyorsun geride kalmayı, insan yenmek nedir bilmez, yenilirken öğrenir, hadi aslanım dön şu sağdaki virajı, sanki ucunda başka bir yol yokmuş gibi dön, sana el sallayanlardan olmayacaksın, sana bağıranlardan olmayacaksın çünkü bir yerlerde senin dileğini kabul eden bir ânı oldu hayatının, bunu unutmayacaksın.

Daha önce geçtiğin yollar burası evet, daha önce gittiğin hızlar bunlar, bilmediğin şey değil çocuk, ama sana her yıl yeni bir şans daha veriliyor. Yavaşlayarak bir yere gidemezsin çünkü bir yer sana bu haldeyken gelmez, senin de bir adım atman gerekir, senin de yola düşmen gerekir en başta, hızlanırsan varabilirsin gideceğin yere, belki en birincilik belki arkandaki soğuk rüzgârların üşüttüğü sonunculuklar, mesele bu olmadı hiçbir zaman, sana verilen hızla her yere gidebilirsin ama sen nereye gitmeyi tercih ediyorsun, bak böyle bir soru sorulmayacak sana, bunu senin kendine sorman gerekiyor. Sen sola dönünce seninle birlikte her şey de sola dönüyor, buna inandığın an daha güçlü oluyorsun çünkü senin bu dünyaya bir itirazın var. Korkutucu şeyler yapıyorsun, ama ölmekten yana şanslısın. Keyiflisin çünkü gücü içinde hissediyorsun. Kontrol edebiliyorsun, artık bütün uzay gemilerini bataklıklardan çıkarabilirsin, kötülüklere karşı tek elle savaşabilir, ışık hızında değil bir pisti bir evreni bile dolaşabilirsin. Şu âna kadar bildiklerini artık bilmiyorsun, yeni bir hayat yazdın yaşanmaya değiyor.

 

Ali Ünal

http://www.ali-unal.net/f1


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir