Bayramda tatilde olduğum için Belçika GP’siyle ilgili hiçbir şey yazmadım. Öyle ki, sıralama turlarını izlememe rağmen yarışı ancak beş gün sonra izleyebildim. Ne zaman internete girsem ya da televizyonu açsam, bir gözüm tetikte, Formula 1′le ilgili herhangi bir haber görmemek üzere teyakkuz hâlinde kaldım. Yarışı da ancak İstanbul’a döndüğümde izleyebildim. Hem de ne izlemek! 20. yılında Schumacher’i böylesine iyi sonuç alırken görmek, Red Bull’un hiç de güçlü olmadığı bir pistte 1-2 aldığına şahit olmak, Hamilton’ın, Vettel kaçtıkça konsantrasyonunu iyiden iyiye kaybettiğine tanık olmak ve Button’ın, gerektiğinde ne kadar olgun gerektiğinde ne kadar saldırgan olabildiğine şaşırmak benim için biraz daha uazyan hafta sonunu çok güzel bir şekilde noktalandıran gelişmelerdi. Ancak sadece yarış değil, anladığım kadarıyla yarış öncesinde de Red Bull ve Pirelli arasında oldukça gergin dakikalar yaşanmış. Bundan sonraki yarışlara da yansıyabilecek önemli bir ayrıntı aslında bu.
Yarışın benim için önemli noktalarını yukarıda aslında kısa da olsa geçmiş oldum. Aradan bir hafta zaman geçtiği için Belçika GP’sini detaylı bir şekilde yazmak biraz beyhude kalacak sanki. İtalya GP’sine odaklanmışken kimsenin Spa’yla ilgili bir şey okuyacak mecali yoktur diye düşünüyorum. O yüzden de yarışla ilgili benim için önemli olan olayların üzerinden geçmem yeterli olacaktır zannımca. Öncelikle Schumacher’le başlamam gerekiyor sanırım. Yukarıdaki fotoğrafta da gördüğümüz gibi Formula 1′deki 20. yılını padoktan elemanların da katıldığı bir partiyle kutlayan Michael, bu önemli yarışı çok önemli bir sonuçla taçlandırarak, Button’ın ardından yıldönümünde güzel bir hareket yapan bir diğer pilot olmuş oldu böylece. Partisine kimlerin katılıp kimlerin katılmayacağı konusunda daha önce Twitter’dan birkaç arkadaşla spekülasyon yapmıştık. Buradan görünen şu ki -fotoğrafı Mercedes’in resmi medya sayfasından aldım- Red Bull, Sauber, Renault, Williams pilotları partiye katılmamışlar. Bu fotoğrafta görünmüyor, ancak başka bir yerde Hamilton’ı da partide görmüştüm. Dolayısıyla, benim için şaşırtıcı olsa da Hamilton’ın bu partiye katılması güzel bir jest. Vettel’in olmaması tuhaf, ama bu fotoğraf tüm partiyi yansıtmıyor olabilir. Neyse, partinin olduğu gün sıralama turlarında lastiği koptuğu için son sırada yer alsa da yarışta gösterdiği performans ve özellikle şu tur, insanı heyecanlandırmaya yetiyor da artıyor.
Yarışın bir diğer önemli adamı da Lewis Hamilton’dı. Kobayashi’yle yaşadığı kaza olmasaydı, yarışı kazanmak için çok önemli bir avantaja sahip olabilirdi ancak nedendir bilmiyoruz, Hamilton son zamanlarda oldukça gergin ve fazla hata yapıyor. Hızlı olduğunu, yetenekli olduğunu ve kazanması gerektiğini bilip bir türlü bunu süreklileştirememesi ve bu arada da yaşıtı Vettel’in ikinci şampiyonluğuna koşması onun dengesini bozuyor. Bana kalırsa Button’ın da umduğundan daha dirençli ve rekabetçi çıkması, onun bir türlü rahat edememesine neden oluyor. Cumartesi günü Maldonado’yla, pazar günü de Kobayashi’yle yaşadığı kaza ya da çarpışma, ne derseniz artık, bunların hepsinin bir dökümü gibi geliyor. Maldonado’yla Monaco’dan kalan hesabın kapatılmaya çalışılıyormuş gibi göründüğü o aptalca tokuşma ve pazar günü Kobayashi’yle yaşadığı -biraz da şanssız ama haksız- kaza Hamilton’ın moralini de iyiden iyiye bozuyor olmalı. Yarıştan çıktıktan sonra BBC’ye verdiği röportajda, “Bu sezon birçok kez yarış dışı kaldık, bu da onlardan biri,” dedi ancak bu sezon sadece bir kez yarış dışı kaldığını unuttu. Kazayı ilk başta tam olarak sezememiş olacak ki açıklamalarında, neden yarış dışı kaldığını anlayamadığı belli oluyordu. Öyle ki, “işte birisiyle yarışıyordum” diyerek, kiminle yarıştığının bile farkında olmadığını gösterdi. Ön tarafa o kadar çok odaklanmış olmalı ki önündeki pilotları fark etmiyor. Sonra twitter’dan açıklama yaparak hatanın kendisinde olduğunu söyleyerek güzel bir özür diledi. “McLaren, benden daha fazlasını almayı hak ediyor.” Kesinlikle çok güzel bir ve içten bir söylem.
Hamilton’ı son iki yarıştır geride bırakan Button, şu anda şampiyonada da onun önünde. Macaristan’ı kazandıktan sonra burada da 13. başladığı yarışı 3. sırada bitirerek önemli bir başarı yakaladı. Yalnızca podyum da değil, ön kanadını kaybettiği yarışta arka sıralara düşmesine rağmen en fazla sollama manevrasını yaparak tırmanması ve ciddi anlamda çok çok iyi geçişlere imza atması, onun bu hırçınlığını da 2009 Brezilya GP’sinden sonra ilk kez hatırlattı. Çok çok iyi bir yarış çıkardı. Webber de öyle. Her ne kadar kalkıştaki kronik sorununu yinelese de, geriye düştüğü ilk turdaki dezavantajını ilerleyen turlarda avantaja çevirmeyi başardı ve Vettel’in ardından ikinci sırayı alarak sıralamada da ikinciliğe yükseldi. Şu anda kim olduğunu hatırlamıyorum, ama Eau Rouge’a çıkarken birini sollaması var ki yürek yetmez izlemeye. Çok ******* bir hareketti, büyük insan Webber. Vettel’i ise bana kalırsa güüvenlik aracı kurtardı. Aksi takdirde yarışı McLaren’lerden birinin kazanması neredeyse kesin gibiydi. Hamilton bunun için en güçlü adaydı, ama o da kendi kendini eleyince, Vettel’in hiç ummadığı bir galibiyet gelip kapısına dayandı. Tabii bunda Red Bull’un aracının, McLaren ve Ferrari’ye göre daha dezavantajlı olmasının payı var, ancak yazının başında da dediğim gibi, Pirelli ile takımın arasında yaşanan sürtüşme, bu yarışın Red Bull açısından biraz gözden çıkarılmasına neden olmuştu. Neler olduğunu özetlersek:
Bizim de bu yarıştan öğrendiğimize göre, Pirelli her yarış öncesi takımlara kamber açısı önerisinde bulunuyormuş. Nedir bu kamber açısı? Lastiklerin, şasiye oturtulma açısı. Araca önden baktığınızda lastiklerin içe ne kadar büküldüğünü belirliyor. Bu yarış için Pirelli, takımlara 4 derecelik kamber açısı önermiş, ancak Red Bull bu açıyı 4,5 derece olarak kullanmış. Bu açıyı ne kadar artırırsanız yola tutunma oranınız da o kadar artıyor. Ancak lastiğin yanal yüzeylerine çok baskı yaptığınız için lastiklerde kabarma oluşuyor. Bu kabarmayı da aracın ayarlarını değiştirerek halledebliliyorsunuz. Ancak cuma ve cumartesi pist üzerinde kuru havada çok fazla antrenman yapılamadığı için, takımlar kuru zemin ayarları konusunda fazla bilgiye sahip olamadılar. Her şartta maksimum kazanç sağlamayı şiar edinen Newey ise, limiti zorlayarak kamber açısını artırdı ancak aracın ayarlarıyla fazla oynayamadığı için cumartesi günü sıralama turlarından sorna bir baktı ki, lastiklerde ciddi bir kabarma oluşmuş. McLaren ve diğer takımlar, kamber açısını 4 derece olarak ayarladıkları için Hamilton’ın aracı hariç böyle bir sorun yaşamadılar.
Ancak Red Bull, burada biraz da uyanıklık yaparak bunun bir güvenlik sorunu olduğunu öne sürerek, takımların sıralama turlarında kullandıkları lastikleri yarışa başlarken değiştirmeleri gerektiğini söyledi. Charlie Whiting önce bunu anlayışla karşıladı ancak detaylar ortaya çıktıkça, Red Bull’un, kendi hatası sebebiyle kaynaklanan bir durumdan faydalanmaya çalıştığı sezildi. Pirelli, verilerini inceledi ve lastiklerinde “yapısal” bir hata olmadığını, Red Bull’un kamber açısının önerilenden fazla olduğunu ve isterlerse araç ayarlarını değiştirerek kabarmayı engelleyebileceklerini söyledi. Ancak bu, Red Bull’un pit yolundan başlaması anlamına geliyordu elbette. Böyle olunca takımın istediği reddedildi. Red Bull da bu riski alarak yarışa normal şekilde başladı. Sadece ön lastiklerin yerini değiştirdiler (tıpkı McLaren gibi). İlk birkaç turu geçtikten sonra da hem Vettel’i hem de Webber’i pite alarak lastik değişimi yaptılar. Bu elbette takımı dezavantajlı duruma sokan bir hareketti ancak yarışın seyri, onları yine avantajlı konuma getirdi. Yarış bittiğinde Newey’nin, Vettel ve Webber’e yanaşıp, “Size burada gördüğüme nasıl sevindim,” demesi, yarış boyunca yaşanan gerginliğin de ne boyutta olduğunu bize gösteriyor. Kolay değil, kendi tasarladığı araçta bir büyük şampiyonu kaybetmek Newey’e ömrü boyunca yeter, ikincisini kaldıramaz.
Bu durum Pirelli’nin epey canını sıkmışa benziyor. Bundan sonraki yarışlarda kamber açısı konusunda daha tutucu olacaklarını söylediler. Red Bull’la aralarındaki bu sürtüşme de zamanla kaybolacaktır zira Horner’ın yarış sonraki açıklamaları, tamamen Pirelli’yi övecek cinstendi. İtalya’da çok daha net görürüz. Şimdilik durumlar böyle. Sağlıcakla.
Ali Ünal
http://www.ali-unal.net/f1/
Bir yanıt yazın