Üç Dönemin Hikayesi – I

Alonso’nun Ferrari’den ayrılıp 2016’da Mercedes’e geçmek istemesi ister istemez bazı soruları aklımıza getirdi. Böylesine baskın bir araç size kaç yıl şampiyonluk için yarışma garantisi verebilir, Alonso Mercedes’e geçebilirse 2016’da bu kadar güçlü bir aracı olabilir mi ?.. Bu soruların cevabını bulmak için Formula 1’in en hızlı ve popüler araçlarını yıllar içindeki performansını inceleyelim dedik. Bu araçlar McLaren’in MP4/4’ü, Ferrari’nin F2000’i ve Red Bull’un RB6’sı. Üçü de uzun yıllar sürecek hegemonyayı sağlayan araçların ataları oldular.

Üç aracın da kendine göre hikayesi var ya da üç dönemin diyelim. McLaren’in hikayesi en bilindik, çok güçlü bir araç ve zaman içinde aradaki önemli farkın azalması. Ferrari ise 2000-2002 arası farkı artırırken 2003’teki kural değişiklikleriyle sarsılsa da şampiyonluklara devam etti. Red Bull ise kurtlar sofrasına pek alışık olmadığı için 2010’da büyük sıkıntılar çekti. Şimdi bu üç dönemi sırayla inceleyelim ve içinde bulunduğumuz Mercedes hegemonyası hakkında fikir yürütelim.

1988 sezonuna baktığımızda bir kere daha şaşırdık. Senna’nın saf hız anlamında ne kadar iyi olduğu hepimizin malumu ama McLaren’e geldiği ilk sezonda, takımda 4 sene yarışıp, bunların 2’sinde şampiyon olan Prost gibi birine karşı 16 yarışta 13 pol kazanmış. 2 pol Prost’a, 1 pol da Gerhard Berger’e gitmiş. Yani McLaren MP4/4 16 yarışta 15 pol ve 15 galibiyet elde etmiş. Ertesi sezon yine 15 pol kazanmış McLaren. Senna 13, Prost 2 ve Riccardo Patrese 1. Yarış galibiyeti sayısı ise 11’e düşmüş. Unutmadan 1989 sezonunda turbo motorlar yasaklanmıştı. 88 ve 89 sezonları Senna ve Prost rekabetiyle F1’in dünya çapında bir vites daha artırdığı yıllar olmuştu. Tarihin en iyi aracı, en iyi takım patronu ve tarihin en iyi pilot dizilimi.

Muhteşem Üçlü

1990 sezonu ise Berger’in ve Prost’un yer değiştirmesiyle başlıyor. McLaren cumartesi günleri gücünü korusa da pazar günü Ferrari koltuğundaki Profesör’ün de etkisiyle işler değişiyor ve şampiyonluk bildiğiniz gibi yine Suzuka’ya kalıyor. 90’da McLaren 12 pol kazanırken, galibiyet sayısı sadece 6. Pollerin ikisi Berger’in. ’90 takımların biraz daha birbirine yaklaştığı sezon olarak da görülebilir. Williams’ın 2, Nelson Piquet ile Benetton’un 2 ve Ferrari’nin 6 galibiyeti var. Piquet son iki yarışı da kazanmış.

1991 sezonu Senna ve McLaren adına daha rahat geçmiş. Üç dönemin ortak yanlarından biri de bu, üç takım da baskınları sona ermeden önceki yılda rahat şampiyon olmuşlar/oldular. McLaren Senna’nın 8, Berger’in 2 polüyle toplam 10 pol kazanırken, 8 yarış kazanabilmiş. Williams’ın ayak sesleri ise bu seneden duyulmaya başlanmış. 6 pol ve 7 galibiyet. Mansell ve Patrese ikilisi de akla Vettel-Webber ikilisini hatırlatıyor. Gerhard Berger’in de çok güçlü ‘ikinci pilot’ imajı var maalesef.

Ve 1992 sezonu. McLaren Honda ortaklığı 88-92 arasında sürmüş ama bu 4 değil, 5 sezon ediyor. İnsanlar doğal olarak efsanevi ’88 ve ’89 sezonlarını hatırlıyor fakat 88’de ortalığı kasıp kavuran McLaren Honda ortaklığı 92’de Williams’a karşı hiçbir şey yapamamıştı. Mansell 14 pol ve 9 galibiyet elde etti. Diğer poller Senna ve Patrese’nin. İngiliz takım 15 pol ve 10 galibiyet kazandı 16 yarışta. Senna 3, Berger 2 ve Schumi de 1 galibiyet aldı. 1992 sezonu bugünlerde sıklıkla atıf yapılan Prost’un boş senesi oldu ve Fransız 1993’te Williams ile pistlere dönüp 38 yaşında dördüncü ve son şampiyonluğunu kazandı. Bu noktada Williams’ın 90’lardaki dominantlığının farkı nedir diye sorarsanız, ki sormak gerek, herhalde belli pilotla özdeşleşmemesi diyebiliriz. Anlattığımız üç dönemde de Senna, Schumi ve Vettel’in önemli katkıları var fakat Williams bu yıllarda 4 farklı pilotla şampiyon oldu ve özellikle Damon Hill ve J. Villeneuve’ün diğer şampiyonlar kadar üst düzey pilot olmadıklarını ekleyebiliriz. Özetle Williams’ın yaptığı iş daha zordu.

1992 Monaco GP : Mansell bütün yarış Senna’nın arkasındaydı, 10 sene sonra aynısını Coulthard Schumi’ye yapmıştı.

McLaren Mercedes işbirliği ise Williams’ın güçlü formu 97’de bittikten sonra başarıya ulaştı. 1998 ve 99’da en hızlı araca sahip olan takım iki pilotlar ve bir takımlar şampiyonluğu kazandı. Belki 2000’de de en hızlı araca sahiptiler ama o yıl artık yeni bir devrin başladığı yıl oldu. Ferrari tam 21 yıl sonra pilotlarda mutlu sona ulaşırken Schumi’nin katkısı büyüktü. Rubens’in de Hockenheim’daki inanılmaz yarışı. Ferrari dominasyonunun başlangıcı diğer ikisinden bu şekilde ayrılıyor. Hem MP4/4 hem de RB6 rakiplerine göre çok üstündü fakat F2000’in koltuğunda Schumi’den başkası olsa şampiyonluk gelmeyebilirdi. 2000’den sonra 2001 daha kolay geçmiş, 2002 ise hem Schumi adına hem Ferrari adına yeni rekorlar getirmişti.

2000’de Ferrari 10 pol ve galibiyet elde etti, bunlardan 1 pol ve galibiyet de Rubens’in. Artık 17 yarışımız var. 2001’de Schumi 11 pol, Williams 5 ve McLaren 2 pol kazanmış. Galibiyet sayılarında 9 Schumi, 4 McLaren ve 4 Williams. David Coulthard kariyerinin en iyi sezonunu geçirerek şampiyonada 2. olmuştu. Hakkinen kötü geçen sezondan sonra 1 sene ara vereceğini söylemiş ve birçok kişinin tahmin ettiği gibi bir daha da dönmemişti. Sezonları incelerken Senna’nın inanılmaz baskın cumartesi performansından sonra en çok Ferrari’nin her anlamda domine ettiği 2002 sezonunda Montoya’nın Schumi ile eşit pol sayısına sahip olmasına şaşırdık. İkisinin de 7 polü varken, Rubens de 3 polle pik yapmış. Galibiyetlerde Ferrari 15, McLaren ve Williams 1. Schumi ise Williams’ın duble yaptığı Malezya Gp hariç bütün yarışları ya kazandı ya da ikinci bitirdi. Malezya’da üçüncü olmuştu yani 17 yarışın hepsinde podyumdaydı. McLaren de tek galibiyetini Coulthard’la Monaco’da aldı. Tabii Ferrari’nin baskın olduğu yıllarda yakıt ikmali yasağı yoktu, belki de Williams’ın 7 polünde hafif depoyla sıralamaya çıkmanın önemli etkisi vardır.

2000 Almanya GP : Schumi sezon ortası üç yarış üst üste yarış dışı kalmıştı, bu da sonuncusu.Rubens’in en unutulmaz zaferi

Ferrari’nin 2003 ve 2004 yıllarıyla Red Bull yıllarını diğer yazıda anlatalım. Mercedes’in hikayesi ise en çok McLaren’inkine benziyor. Yeni kurallarla çok baskın bir araç ve iki takım arkadaşının şampiyonluk için kıyasıya mücadelesi. Mercedes’le beraber hikayelerde en garip olanın Ferrari olduğu muhakkak. Aslında Ferrari ve Schumi muhtemel bir McLaren dominasyonunu kırıyorlar 2000 yılında. Evet, Mika Hakkinen çok sevilir Formula 1 camiasında ama McLaren koltuğunda Schumi olsaydı tarih şu an çok farklı yazılmış olabilirdi. Ayrıca Newey ve McLaren uyuşmazlığı da Ferrari dominasyonuna önemli katkılar yaptı. Newey’in Formula 1’de en son çalışacağı takım belki de McLaren’dir. Ferrari 96’da Schumi’yi de katarak başladığı yeni yapılanma beşinci sezonun sonunda meyvesini vermişti ve ondan sonra da durdurulamadılar.

Etiket sıkıntısından dolayı yazıyı ikiye bölelim dedik. Genel değerlendirmeyi ve Mercedes’in geleceği ile düşünceleri de diğer yazıda paylaşacağız. Özellikle belirtmek gerekir ki Senna dönemini izleyemedik ve bilgilerimiz internetten, sağdan soldan bulduklarımızla sınırlı. Ferrari dominasyonunu izledik ama şu an o yıllar da uzak hatıralar gibi geliyor yani ayrıntılara pek hakim değiliz. O yüzden sizin de paylaşacağınız ayrıntılı bilgilerle hatalarımızı öğrenebilir, daha fazla şey öğrenebiliriz. Diğer yazıda görüşmek üzere.

Mücahid Ekrem


Yorumlar

“Üç Dönemin Hikayesi – I” için 5 yanıt

  1. Şu Senna-Prost mücadelesine yetişemedim ya ona yanıyorum.

    Eline sağlık, okurken çokça aklım karıştı bu sefer, ama belki de benden kaynaklıdır.

  2. Yazı müthiş. Senna-Prost dönemini bile izleyebilen şanslı ve çok nadir insanlardan birisiyim. Lakin o dönemlerde bildiğin çocuktuk; öylesine izlerdik. Keşke şimdiki aklım olsaydı da o yarışları tekrar izleyebilseydim. Evet internetten filan izliyoruz ama sonucunu bildiğim bir yarışı ve sezonu izlemek pek de keyif vermiyor.

    Erja denen hatun Hakkinen’i yedi bitirdi. Yoksa 2001 ve 2002’yi hariç tutarsak birkaç sezon daha kıyasıya bir Mika-Michael rekabeti bizi bekliyordu muhtemelen. Hakkinen’e kızdığım tek nokta da budur: Azıcık zoru görünce resmen kaçtı. Yaş ilerlemesi, bebek, şu, bu; bahaneden öteye gitmez. Gerçi o da görmüştür o dönemlerde McLaren Mercedes’ten uzun bir süre bir cacık olmayacağını da, belki o yüzden bırakmıştır.

    Uzatmayalım. McLaren’in ya da Ferrari’nin dominasyon dönemlerinde hiçbir şekilde Redbull ya da Mercedes dominasyonu gibi saçma bir süreç olmadı. Hadi Mercedes yine pilotlarını az çok yarıştırıyor, Hamilton’un salaklıkları ve Mercedes’in Hamilton’un aracındaki saçma sapan arızaları yüzünden şampiyonaya bir renk geliyor ama Redbull döneminde Vettel havadan 4 tane şampiyonluk kaptı. O yüzden Redbull hiçbir şekilde bu takımların ve sezonların arasına girmeye layık değildir.

  3. Alonso’nun Ferrari’den ayrılıp 2016’da Mercedes’e geçmek istemesi ister istemez

    şurayı okuyup cevap veriyorum.. kimse alonsoya gel sana mercedes vereyim 100 milyon € vereyim birinci pilot yapayım demeeezz. zaten mercedesin pilotları fiyat/performans ürünü. düşünmeyin arkadaş bu kadar balonsoyu yaa saçınız dökülür yemin ediyorum. bugün max chiltona ver mercedesi 2 bin $ maaş ssk yol ve masrafların karşılanması karşılığında var ya mercedesi hava yolu şirketine çevirir söylüyorum.

    şimdi yazının ilk cümlesinin yarısını filan okudum hepsini okumadım. o yüzden okusaydın ne demek istediğimi anlardın vs. rencide edici şeyler yazarsanız internet ortamında bile özgüvenim kırılır o yüzden yapmayın bu kötülüğü bana. normalde çok utangaç çekinik biriyimdir. bu bir rica .d.d

    1. Alonso’yu bu kadar kendine güvendiren şey “SPONSOR”dur zaten. O yüzden “kimse alonsoya gel sana mercedes vereyim 100 milyon € vereyim birinci pilot yapayım demeeezz” buna katılıyorum. Alonso “nerede istersem yarışırım” lafını pilotajına dayanarak değil, sponsoruna dayanarak söylüyor tabiki. Ha Alonso kötü pilot mu? (bunu illa belirtmek gerekiyor yoksa çok sinirleniyor bazı arkadaşlar) Tabiki değil. Keşke pilotaj ön planda olsaydı ama pilotajdan önce artık F1’in absürd kuralları, para(sponsor) vs geliyor..

      Gelelim yazıya: Yorumun yazıyıla alakasız. Artık rencide mi olursun bilemem 😀 Keşke devamını okusaydın.

      Bu arada yazan arkadaşın eline sağlık. Tarihte gezinti yapmış gibi oldum.

    2. Alonso’nun Ferrari’den ayrılıp 2016’da Mercedes’e geçmek istemesi ister istemez bazı soruları aklımıza getirdi.

      Burada yazan Alonso’nun Mercedes’e geçmek istediğini iddia ediyor. Sen ise Mercedes’in Alonso’yu istemeyeceğini belirterek çürütmeye çalışıyorsun.

      İlk cümlenin yarısını okuduğum belli oluyor cidden. Git, önce adam gibi oku, anla, sonra yanıt yaz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir