Fernando Alonso Diaz 1981’de İspanya’da doğdu. Yarış merakı amatör kart yarışçısı babasının O’na pedallı bi kart aracı yapmasıyla başladı. Bu yetenekli genç kısıtlı imkanlarla İspanya’da ’94, ’96 ve ’97 yıllarında katıldığı kart yarışları kazandı, aynı zamanda Avrupa Kart Şampyonası’na katılarak ikinci oldu. 1996’da World Junior Şampiyonluğu ünvanını aldı. 1999 yılında F1 takımlarından Minardi’nin eski pilotu Adrián Campos’un yardımı ile katıldığı Euro Open MoviStar by Nissan yarışında şampiyon olması, 2000 yılında ona çabuk bir şekilde Formula 3000 yarışçısı olma yolunu açtı. O sezon Formula 3000’de Spa-Francorchamps’da şampiyonluk kazanan Alonso, böylece genel sürücüler klasmanında dördüncülüğe yükseldi ve Formula 1’e transfer oldu.
Formula 1’de yarışan üçüncü en genç pilot olan Alonso, F1’e Minardi takımında 2001 Avustralya Grand Prix ile başladı. Çaylak sezonunda, arabası rekabetçi değildi ve sezonu hiç puan alamadan tamamladı. Yine de yarışları mekanik problem yaşamadan bitirmesi ve takım arkadaşları Tarso Marques ve Alex Yoong ‘dan zaman zaman daha iyi olmasıyla kendini tanıttı.
2002 yılına gelindiginde işte hayatını değiştiren adamla tanıştı. Kimdi bu adam: ” Flavio Briatore’’.
Bir sezon sonra sürücü koltuğuna oturan Alonso 2003 Malezya’da pole posizyonu alan en geç pilot olmayı başardı. Gerçekten yetenekliydi, yarışı Kimi ve Rubens’in ardında üçüncü sırada bitirmeyi başardı. 2003 Macaristan’a gelindiginde yetenekleri ve Renault’nun ona verdigi araçla Macaristan’da yarış kazanan en genç pilot ünvanına ulaştı. Yetenekli olduğunu herkese bir kez daha göstermiş oldu. 2004 sezonunda da Renault takımında kalan Alonso, sezonu dört podyum zaferi ve 59 puan ile dördüncü bitirdi.
2005 sezonunna gelindiginde işte yetenekli gencin önü sonuna kadar açıktı artık. 2005 sezonunu 15 podyum, 7 yarış birinciliği ve 133 puanla, Michael Schumacher’in önünde şampiyonlukla tamamladı. Ferrari’nin yaşadığı sorunları katmıyorum çünkü bu genç ‘’yeteneği’’ ile buralara gelmişti, o artık bir şampiyondu evet yetenekli bir şampiyon olan Alonso’nun kişiligi artık kendini iyiden iyiye etrafına hissettirmeye başlamıştı.
Bu şampiyonluktan sonra yaptığı şu konuşma ile “Bu şampiyonluğu aileme ve kariyerim boyunca beni destekleyen tüm yakın arkadaşlarıma adıyorum. İspanya Formula 1 kültürü olan bir ülke değil ve bu yüzden bu yoldaki her etapta, (yalnız bir şekilde savaşmamız gerekti. Takımıma çok teşekkür ediyorum. Onlar F1’in en iyileri. Bu işi beraber başardık) ben dünya şampiyonu oldum ama hepimiz şampiyonuz ve onlar bunu hak ediyorlar.’’ takımına hakkını teslim etmişti ve devamında gelen 2006 yılını 14 podyum zaferi, 7 birincilik ve 134 puanla çifte şampiyon ünvanına kavuştu. O artık ‘’yetenekli’’ bir çifte şampiyondu.
2007 sezonuna gelindiğinde sessiz sedasız McLaren takımına geçti ve iyi bir başlangıç yaptı. Fernando, Lewis Hamilton ile birçok kez mücadele etmek zorunda kaldı. Özellikle Macaristan Gand Prix’inden sonra Hamilton ile yıldızı bir türlü barışmadı. Artık o yetenekli gencin baskın karakteri kendini dışa vurmaya başlamıştı. Takımın pilotlarına eşit davranmadığını şeylemiş Çin Grand Prix’inden sonra şampiyonluk şansı olduğu halde şampiyon olmasının mucizelere bağlı olduğunu söyleyerek takımla arasına buz dağlarını oluşturmuştu. Fernando’ya göre arada oluşan soğukluğun nedeni kendisine çifte dünya şampiyonu pilot gibi davranılmaması (ki böyle bi kaidemi var?) Ayrıca casusluk skandalı konusunda diğer İspanyol test pilotu Pedro de La Rosa ile e-posta alışverişinde bulunması takımla arasını iyiden iyiye açmıştı .Fernando 2007’de kontratı daha sona ermeden takımdan ayrıldığını açıkladı. Mclaren yönetimi Lewis’le anlaşmazlık yaşayan Alonso’ya tazminat ödemeyeceğini eski takımı Renault’ya geçip oradanda Ferrariye geçme düşüncesinde olduğu iddalar arasında söylendi ve aslında dönüm noktası burada başladı. O yetenekli gencin gönlünde yatan aslan FERRARI olduğu düşüncesi artık gün yüzüne çıkmıştı. .
2008 sezonunda herkesin Alonso yuvaya döndü yorumları eşliğinde Ranault’da Nelson Piquet ile takım arakadaşı olarak hiçte umduğu gibi bir sezon geçirmedi. Singapur Grand Prix’inde yapılan yarış haricinde çok kötü bir sezon geçiriyordu ve gönlünde yatan aslan hala içini kemiriyordu. 2009 yılına Renault’da başlayan Alonso, yetenekli Alonso diyemiyorum çünkü artık karakteri yeteneğinin önüne geçmişti, o artık ince hesaplar peşinde koşan, var oluşunun en büyük destekçisi Flavio Briatore ile hedeflerine ulaşmak adına her yolun mübah olduğunu benimseyen bir pilot olmuştu .
2008 yılı Singapur gece yarışında hayatlarının en büyük oyununu sahnelemek adına piste çıkmışlardı. Her şey saat gibi işlemekteydi, Flav ve yetenekli pilot için oyuna yan karakterlerde eşlik etmekteydi (Pat Symonds ve Nelson Piquet). Evet oyun bitti perdeler kapandığında kutlamalar başlamıştı, yetenekli pilotumuz Renault’un bir varlık gösteremediği sezonda yarış kazanmışlardı.Artık Briatore’nin Alonso’yu takımda tutmak adına mı yapılan bi sahneydi yoksa Alonso’nun içten bir hesabı mı vardı da böyle bir oyuna göz yumdu? Gönlünde yatan aslana bir mesaj mıydı bu yoksa, ben hala yetenekli bir pilotum, buradayım mesajı mıydı? Kim bilir oyun içinde oyun olma ihtimalini hesaba katmak hiç istemiyorum ama artık yetenekli pilot Alonso’nun karakterinden beklenecek kadar ince işlenmiş bir oyunda olabilirdi. Siz ne derseniz deyin ama onların bu ince işlenmiş oyunu karşısında bu düşüncelerden beni kimse alıkoyamaz.
Sonunda olan oldu ve olay tüm çıplaklığıyla meydana çıktı. Alonso’nun hiçbir şeyden haberim yok açıklamalarını Briatore’nin ve Pat Symonds’ın takımdan ayrılmaları izledi ve Alonso’nun hala hiçbir şeyden haberi yoktu. Evet yetenekli ve zeki pilotumuz o yarıştaki stratejiye hiç mi itiraz etmemişti? Öyle bir cadde pistine nasıl olurda boş depo ile çıkılırdı? Heralde yeteneklerine güveniyor olmalıydı ki 14 turda o pistte 10 araç geçebilecekti. ‘’Boş depo ile’’ kaderin cilvesine bakın ki Nelson kaza yaptı ve bunlardan Alonso’nun hiç mi hiç haberi yoktu öyle mi! Alonso’nun tek bir şeyden haberi yoktu: ‘’ BENİ ZİRVEYE YETENEGİM GETİRMİŞTİR,ANCAK HALA BURDA OLMAMI SAĞLAYAN KARAKTERİMDİR’’ İşte bu cümleden haberi yoktu yetenekli pilot Alonso’nun. Ne güzelde söylemiş majesteleri NBA efsanesi Michael Jordan. Biri bu cümleyi Luca di Montezemolo’ya hatırlatsın.
Serdar Kaya
Bir yanıt yazın