Hayatımın çoğunu Formula 1’de dikkate değer ve yenilikçi teknolojik şeylere bakmakla harcadım. Gordon Murray ve Adrian Newey’in şaşırtıcı tasarımları gençleri Avrupa’ya taşınıp aerodinamist olmak için eğitim almaya yöneltti. Ancak son yıllarda iç sesim beni Monako’dan dışarılara bakmaya yönlendiriyor.
Teknoloji meraklıları için motorsporlarının yeni bir adresi var ve burası Bernie Ecclestone’un Monte Carlo’daki yatı değil. Burası Le Mans, Circuit of the Americas veya Dünya Dayanıklılık Şampiyonası takvimindeki (WEC) diğer altı oyun alanı. Motorsporlarındaki en şekil araçlar WEC’nin üst düzey LMP1-Hybrid sınıfında yarışıyor ve açık tutulmuş kural kitabı yaratıcı fikirleri olan herkese ilham verebilecek durumda.
WEC şu an, eski Can-Am ve IMSA GTP serilerinin altın günlerine en yakın şey durumunda. Boyut, uzunluk, genişlik ve bazı ‘şunu yapma’ kurallarının ardından üreticiler bu temeli dört tekerleğin kendi radikal tasarımlarıyla doldurabiliyorlar. Seçeneklere dikkat edin: LMP1’de Audi’nin kütük bile çekebilecek 4 litre turbo dizel V6 motoru Porsche’nin garip 2 litre tek turbolu V4’üne karşı yarışırken, Toyota’nın süslü, atmosferik 3.7 litre V8’i ve yeni gelen Nissan’ın 3 litre çift turbo V6’sı var. Toyota’nın süper kapasitör enerji geri dönüşüm sistemi (ERS) V8’lerini neredeyse 1000 beygire taşırken Porsche ERS’nin iki formunu kullanıyor, birisi turbo beslemeliyken diğeri volan temelli bir sistem hafif olan araçlarına güç veriyor.
Audi geçtiğimiz yıl Le Mans’ı kazanmak için geleneksel yollardan ayrılmadı, içten yanmalı motorlarını geliştirdiler ve mümkün olan en küçük ERS gücünü kullandılar. 2015’te rekabet edebilmek için Nissan tam tersini hedef aldı ve mekanik ERS’sinden azamiyi almayı denedi ve toplamda 1250 beygir güç üretmeyi hedefliyor. Nissan aynı zamanda önden motorlu ve önden çekişli bir otomobil. Rakipleri ortadan motorlu ve ERS ön, motor arka olmak üzere dört tekerlekten çekiş kullanıyorlar.
Bu çeşit bir delilik üreticilere para harcatıyor, hem de çok fazla. Üreticiler F1 seviyesi bir bütçeyi WEC gibi çok daha az bilinen bir seriye adıyorlar, çünkü orada kendi istedikleri gibi oynayabiliyorlar, kendi teknolojileri ile savaşa katılabiliyorlar ve temel olarak LMP1’de öğrendiklerini gelecekteki yol araçlarında kullanabiliyorlar.
Formula 1’de tam tersi oluyor. Ferrari, McLaren, Williams ve diğer takımlar F1’in sıkı kuralları tarafından belirtilmiş araçların kendi versiyonlarını üretiyorlar. F1’in mühendislik seviyesi düşünüldüğünde kendi Soap Box aracını üreten bir çocuğun kendini daha iyi ifade edebildiğini düşünüyorum. Bu teknik bir boğulma. Sabit motor kuralları F1 üreticilerinin aynı 1.6 litre hacim, altı silindir, 24 valf, 90 derece V ve merkezi egzoz pozisyonuna sahip olan farklı renklerde motorlar üretmelerine yol açıyor. Çevreci düşünceyle getirilmiş aptalca azami yakıt akışı oranları, 15000 devir sınırı, on sene öncekinden çok daha düşük motor hızları, takımların araca sezon içinde güncelleme getirme yasağı ile daha da kötü bir hale getirildi. Bunu oldukça kısıtlanan şasi ve gövde boyutları ile birleştirirsek zamanında gurur duyulan sporun ne hale düşürüldüğünü görebiliyorsunuz.
Bir tasarım efsanesi Newey bile artık bırakması gerektiğine kadar verdi. Belki de artık birbirinin aynısı olmak zorunda olan Red Bull F1 şasisinin varyasyonlarını üretmek zorunda kalmaktan sıkılmıştır. Ortadaki durum eski nostaljik günlerdeki Estoril veya Paul Ricard’daki sezon öncesi testlerinde yapılan araç analizlerini şimdi gazetecileri bırakın takımlar bile yapamıyorlar. O zamanlarda dünyadaki en ilham verici yarış araçlarını üretmiş takımlar acil toplantılarla işleri tersine değiştirmeye çalışıyorlardı.
Tüm bunlara rağmen F1 tüm diğer yarış serilerinden hala daha popüler, ancak hitap alanı kesinlikle değişti. Araçlar artık daha fazla uygulama üzerine kurulu, eskisi gibi yürüyen laboratuvar değiller. F1’in önemi popüleritesinden kopmuş durumda. Korkutucu derecede hızlı ve ilham veren araçların yokluğunda haberlerde takım sahiplerinin hassasiyetleri ve boş konuşan takım arkadaşlarının sözleri manşetleri dolduruyor.
Kişisel olarak daha iyi birşeyler gelene kadar F1’e yarı kalıcı mola verdim, artık istediklerimi Le Mans Prototiplerinde arıyorum ve yalnız değilim. Taraftarlar ve otomobil endüstrisinin büyüyen kısmı ilgilerini dayanıklılık yarışlarına çeviriyorlar. Aston Martin, GM (Corvette aracılığıyla) ve Porsche GTE sınıfında devasa programlar işletiyorlar. Ford’un bu gruba 2016’da katılması bekleniyor ve ilk Le Mans zaferlerinin 50. yıldönümünde GT’yi tekrar hayata döndürecekler.
WEC pilotları görece bilinmiyorlar, ancak kullandıkları araçlar asla unutulmazlar. Dünyanın en büyük yıldızları F1’de yarışıyor, ve F1 markalara ve sponsorlara inanılmaz küresel farkındalık kazandırıyor. Bu konuda her yönden WEC’den üstün durumdalar. WEC ise LMP1 üreticileri yoluyla ciddi patlama yaşıyor ve 2015’te harika gelişimler yapılıyor. F1 bir noktada kendi yolunu tekrar bulacak ve bu olduğunda araçlar eski ışıldayan önemlerine tekrar kavuşacaklar. Bu olana kadar bize sürücülerin gelip gidici, araçların gerçek yıldızlar olduğu LMP1’e sahip olacağız.
RoadAndTrack.com sitesi için Marshall Pruett’in hazırlanan içeriğin çevirisidir.
Bir yanıt yazın