Antrenman turlarından görüp de korktuğumuz şey ne yazık ki başımıza geldi. Yağmur yağmadığı veya mekanik problem yaşamadığı sürece Red Bull’ların yarınki yarışta 1-2 pozisyonunu almamaları mümkün değil. Genelde bu kadar hızlı olan takımları betimlemek için kullanılan sözü kullanarak sıralama turlarına bakalım: “Red Bull bugün başka bir gezegendeydi.”
Antrenman turlarındaki derecelere bakarak Red Bull’un ilk iki sırayı alacağından aslında pek emin olamıyorduk. Takımların, farklı yakıt yükleriyle ve farklı ayarlarla pistte olabileceklerini göz önünde tutarak, gerçek resmi görebilmek için anlamlı turlara bakmamız gerekiyordu. Elbette antrenman turları bize aşağı yukarı doğru bir manzara sunuyor, ama doğru sonuçlara erişmek için yapılması gereken şey bu değil. İşte bu nedenle, Red Bull’un 1-2 pozisyonunu alacağını ve hiçbir takımın onlara meydan okuyamayacağını, atrenman turlarında değil Q2′de anladık. Diğer tüm takımlar, yumuşak lastiklerle tur atıp Q3′e kalmaya çabalarken, yalnızca Vettel ve Webber sert lastiklerle tur attılar ve her iki lastik arasındaki ~0,3s farka rağmen, en yakın rakiplerine 0,4s fark atarak ilk iki sırayı aldılar. Pole pozisyonunu hangi takımın alacağı, Q3 bittiğinde değil, işte bu sebeple, Q2 bittiğinde belli oluyordu. Ön sıra bu kadar önceden belirlendiğinde, elbette geriye yalnzıca birkaç küçük nüans kalıyordu: Q3′te hangi Red Bull pole’ü alacak ve diğerleri ve diğerleri.
Q3′teki son turlarına başladıklarında, ben açıkçası Vettel’in bir kez daha son saniyede Webber’i geride bırakacağını düşünüyordum. Önceki yarışlarda Webber’in Q1 ve Q2′deki süratini, psikolojik yönleri de olan son bir hamleyle bertaraf eden Vettel, bu kez son dakika yumruğunu sallayamadı. Webber burada da Vettel’e geçilseydi, sezonun gelişimini düşündüğümüzde ibre biraz daha Vettel’e kayabilirdi. Bu bana kalırsa, Webber’in en önemli pole pozisyonlarından biri oldu. Takım arkadaşından sonra turunu tamamlayıp telsizden ona “You’re P1!” denildiğini duymak, üzerindeki baskıyı önemli bir ölçüde almış olmalı. Baskı diyorum, çünkü Red Bull’un şu delice hızıyla yarış zaferlerine ya da pole pozisyonlarına uzanamamak, Webber için kariyerinin en büyük hayal kırıklığı olur. Kendisinden daha genç olan ve geleceğin efsaneleri arasında gösterilen bir takım arkadaşına karşı, kuru zeminde aldığı bu pole pozisyonu, onu, sonraki yarışlar için de iyi bir konuma yerleştirecek. Red Bull’da çözülmüş bir durum yok. Her iki sürücü de dünya şampiyonluğunu alabilir ve görünen ki, ikisinden biri bu unvana erişecek.
Red Bull’la savaşabileceğini düşündüğümüz McLaren’in, sıralama turlarında neredeyse 1s daha yavaş kalmış olması aslında pek de beklendik bir durum olmadı. Basın toplantısında kendisine sorulan bu soruya cevap verirken Hamilton da, Red Bull’un bu kadar hızlı olacağını tahmin etmediklerini söyledi. Morali çok çok bozuk olan Hamilton, sıralama turlarının bu kadar önemli olduğu 2010 sezonunda rakipleriyle aralarındaki 1 saniyelik farkın, öyle kolay kolay kapanmayacağını biliyor. Bu sürat farkı, her ne kadar piste bağlı olarak görünse de, Red Bull’un, rakiplerine nazaran müthiş bir hıza sahip olduğunu söylemekten kimse beis duymayacaktır. 2010 sezonundaki her pistte Red Bull’un rakiplerine 1 saniye fark atacağını söylemek gerçekçi değil. Ancak aynı derecede, Red Bull’un rakiplerinin Red Bull’u diğer pistlerde geçebileceğini söylemek de o kadar gerçekçi değil. Unutmayın, sezon öncesi testlerin büyük bir çoğunluğu bu pistte yapılıyor. Bunun nedeni de, söz konusu pistin, Formula 1 takımlarının, araçlarının aerodinamik verimliliğini (1. sektör), mekanik yol tutuşunu (2. ve 3. sektör) ve düzlük hızlarını (1. sektör) en ideal biçimde ölçülebilecek bir pist olması. “Bir araç İspanya’da iyiyse, diğer tüm pistlerde de iyidir,” sözünü de hatırlatıp sektör zamanlarına bakabiliriz:
1. Sektör | 2. Sektör | 3. Sektör | Sürat Noktası | ||||
Vettel | 22,438 | Webber | 29,843 | Webber | 27,681 | Alonso | 311,9 |
Alonso | 22,442 | Vettel | 29,902 | Vettel | 27,761 | Massa | 311,8 |
Hamilton | 22,470 | Hamilton | 30,245 | Schumacher | 27,969 | Button | 306,4 |
Webber | 22,471 | Button | 30,331 | Button | 28,059 | Hamilton | 305,7 |
Massa | 22,563 | Alonso | 30,394 | Alonso | 28,101 | Rosberg | 303,2 |
Button | 22,567 | Schumacher | 30,477 | Hamilton | 28,114 | Schumacher | 303,0 |
Rosberg | 22,678 | Massa | 30,481 | Rosberg | 28,168 | Vettel | 302,9 |
Schumacher | 22,790 | Rosberg | 30,562 | Massa | 28,424 | Webber | 302,9 |
Bu tablo yalnızca Red Bull, McLaren, Ferrari ve Mercedes sürücülerinin Q3′teki son tur derecelerini listeliyor.
Hızlı virajların olduğu 1. sektör, hem düzlük hızını hem de araçların yere basma gücünü test eden bir sektör. Dolayısıyla bu sektör bize, yere basma gücü ve düzlük hızıyla ilgili olarak takımların nerede olduklarını çok net bir şekilde gösterebilir. Ferrari’nin de F-kanal sistemini kullanmasıyla birlikte gördüğünüz gibi bu sektörde Ferrari ve McLaren’ler, düzlük hızı nedeniyle öne çıkıyorlar. Red Bull’un, tıpkı KERS etkisi yaratan bu sistemi olmamasına rağmen yine de bu sektörde çok rekabetçi olmasının nedeni, aerodinamik verimliliği. Yere basma gücü oldukça iyi olan Red Bull, yüksek hızlı virajlarda zemine adete yapıştığından, ne önden kayma ne de arkadan kayma problemi yaşıyor. Sağladığı aerodinamik dengeyle de viraj çıkışlarındaki hızını artırabiliyor. Buradan çıkardığımız sonuca göre McLaren ve Ferrari’de yere basma gücü henüz tam anlamıyla Red Bull kadar iyi değil. Bu sektörde (ilk dört takımın) sonuncusu durumundaki Mercedes’in, ne aktif bir F-kanal sistemi var ne de yeterli yere basma gücü. Bu sektörde Schumacher ile Vettel arasındaki ~0,4s’lik fark, tek bir sektörü düşündüğümüz için inanılmaz derecede büyük bir fark. Daha dar ve düşük virajların olduğu pistin diğer bölümlerinde de Red Bull’un üstünlüğü açık bir şekilde görülüyor. Bu da, yalnızca aerodinamik verimlilik değil, mekanik yol tutuş anlamında da RB6′nın çok elit bir araç olduğunu ortaya koyuyor. Özellikle sen sektördeki üstünlükleri, Red Bull’un, Monaco’da da yine başa güreşeceğinin bir işareti. Schumacher’in bu sektörde üçüncü hızlı zamanı atmış olması, Brawn’ın geçen yıl sahip olduğu mekanik avantajı hâlâ devam ettirdiğini gösteriyor; en azından Schumacher’in direksiyonunda. Sürat noktasına (speed trap) baktığımızda da oldukça komik bir tabloyla karşılaşıyoruz. Pole pozisyonunu alan, Türkçe söylersek pistteki en hızlı pilot olan Mark Webber, gridin son sırasında yer alan Bruno Senna’dan (309,1 km/s) 7 km/s daha yavaş! Düzlük sürati sıralamasında 20. ve 21. olan Red Bull sürücülerinin, yarışa ilk iki sıradan başlayacak olmaları da, Formula 1′in ne tuhaf bir spor olduğunu çok iyi anlatıyor.
Meydanın Red Bull’a kaldığının belli olmasından sonra, geride kalanların en iyisi olarak McLaren’lerin belireceğini düşünüyorduk. Sezon başında Ferrari, Red Bull’dan sonra sıralama turlarında en hızlı araca sahipti ancak İspanya GP’sinin antrenman seansları ve sıralama turları gösterdi ki McLaren, tek tur performansında önemli bir hamle yapmış. Sezonun en iyi sıralama turu derecesini elde eden McLaren’de Button’ın, 8. virajda hata yaptığını söylediği açıklamasına bakarsak, Mclaren’lerin, Red Bull’lardan sonra ikinci sıraya yerleştiğini söyleyebiliyoruz. Ferrari, F-kanal sistemini geliştirmiş olmasına rağmen, şu anda tek tur performansı anlamında bir parça geriye gitmiş gibi görünüyor. Her ne kadar yarış performansı açısından Ferrari’nin, McLaren’le başa baş yarışabileceğini tahmin etsek de, son 9 yılda yarışları pole pozisyonundan başlayanların kazandığı İspanya GP’sinde bir geçiş yapabilmeleri pek mümkün olmayabilir. Button’ın yaptığı hatayı düşünmeden de, her iki takım arkadaşı arasındaki farkın yok denecek kadar az olduğunu görebiliyoruz. Button, kuru zeminde de Hamilton’dan o kadar uzak değil. Dolayısıyla bu ikili, bu sezon boyunca çekişmeye devam edecekler. Ancak Ferrari’de Massa için işler pek de o kadar iyi değil. Sevdiği ve daha önce yarış kazandığı bu pistteki sıralama turunda yalnızca Kobayashi’yi geçebilmesi ve takım arkadaşından ~0,6s daha yavaş olması, takımın pek de görmek istemeyeceği bir tablo olmalı. Araçlar sıralama turlarında artık boş depoyla turladıkları için, bu gördüğümüz sıralama, araçların ve sürücülerinin gerçek hızlarını yansıtıyor. Yakıt yükünün etkili olmadığı bu sezonda, Massa’nın, Alonso’dan 0,6s yavaş olduğunu görmek, Massa için iyi bir sinyal değil. Sürat noktasındaki değerlere baktığımızda, Ferrari’nin, F-kanal sisteminin McLaren bile daha iyi çalıştığını görüyoruz. Bu, yarışta geçiş anlamında Ferrari’ye bir avantaj sağlayabilir. Eğer, Red Bull’lardan ya da Mercedes’lerden birine yaklaşmayı başarabilirlerse, o zaman 9 km/s’lik hız farkından faydalanıp geçiş yapabilir ya da öndelerse savunma durumuna geçebilirler.
Mercedes cephesinde de takım arkadaşlar arasında enteresan bir dönemece gelindi. İlk dört yarışta Schumacher’i silen Rosberg, bu hafta sonunda ilk defa olarak Schumacher’e geçildi. Mercedes’in yaptığı geliştirme çalışmalarının, Schumacher’i düşünerek tasarlandığı ve Rosberg’ün stilinin buna ayak uyduramayacağı söylenmişti. Şu sonuca baktığımızda, durumun gerçekten böyle olduğunu söyleyebiliyoruz, ama gerçek böyle değil. Rosberg, dün yaptığı açıklamada Mercedes’in, dingil uzunluğunu artırmasının, kendi stiline de yarayacağını söyledi. Önden kayma problemi yaşayan aracın, ona da uymadığını belirten Rosberg, “Ben de Michael kadar sorun yaşıyorum. Sürüş tarzıma uymuyor. Eğer bu sorunu halledersek, her ikimiz için de iyi olacak,” dedi. Dolayısıyla Rosberg’ün de hızlanacağını ve sonraki yarışlarda Schumacher’e yaklaşacağını söyleyebiliriz. Ancak, eğer ki araç Schumacher’e uymaya başlamışsa -ki hem onun açıklamalarından hem de Q2′de tek tur atıp garajında beklemesinden ve bir sonraki seansa geçeceğinden emin olmasından anladığımız kadarıyla uyuyor- o zaman Schumacher’in geçileceğini pek sanmıyorum. Öyle ki, Schumacher, antrenman turlarında kaydettiği dereceyi kaydetmiş olsaydı şu anda 3. sırada olacaktı.
Button | Hamilton | Schumacher | Rosberg | Vettel | Webber | Massa | Alonso | |
A | 81,672 | 81,134 | 80,757 | 81,271 | 79,965 | 80,175 | 81,302 | 80,819 |
Q1 | 81,915 | 81,723 | 82,528 | 82,419 | 81,680 | 81,412 | 82,564 | 81,957 |
Q2 | 81,168 | 81,415 | 81,557 | 81,867 | 80,772 | 80,655 | 81,841 | 81,549 |
Q3 | 80,991 | 80,829 | 81,294 | 81,418 | 80,101 | 79,995 | 81,585 | 80,937 |
A: Antrenmanlardaki en iyi derece
Buradaki değerlere baktığımızda, sıralama turlarının daha sıcak bir havada yapılmış olmasına rağmen, cuma gecesi yağan yağmurun pistteki tüm kauçuğu silip süpürmesi, bazı takımların, antrenman turlarındaki derecelerini atamamalarına neden olmuş. Yalnızca Button, Hamilton ve Webber, derecelerini geliştirebilmişler. Schumacher ve Alonso, araçtan alabilecekleri maksimumları aldıklarını söylerken Rosberg, yeni güncellemelerin araçlarını hızlandırdığını ancak buna şimdilik ayak uyduramadığını söyledi.
Alkışı hak eden iki takım daha var, onlardan da bahsetmemek olmaz: Sauber ve Lotus. Sezon başındaki testlerde sergilediği performansla ve özellikle Bridgeston’un yaptığı “Lastikleri en iyi kullanan takım Sauber” açıklamasıyla bir anda odak noktası hâline gelmiş olan Sauber, ne yazık ki testlerdeki hızlarının gerçek olmadığını ilk dört yarışta göstermişti. Kobayashi’nin 4 yarışta toplam 19 tur attığını ve Sauber’in, bu anlamda sonuncu takım olduğunu söylersem, takımın aslında ne halde olduğunu da anlatmış olurum. İşte birdenbire Q3′e kalan bir araç geliştirebilmeleri cidden takdire şayan. Kobayashi’nin ellerinde parlayan Sauber’i, bundan böyle orta sıralarda görebiliriz. Ferrari’nin, FIA’dan aldığı izinle motorda dayanıklılıkla ilgili değişiklik yaptığını ve bu yeni motorları da, cumartesi sabahı takımlara dağıttığını söylersek, Sauber’in yarış bitirme konusunda artık daha avantajlı olduğunu iddia edebiliriz. Delişmen çocuk Kobayashi’nin de, takımla birlikte büyüyeceğini ve deneyimli takım arkadaşını geride bırakabileceğini sanıyorum.
Alkışı hak eden bir diğer takım da Lotus. F1′e girdiği kesinleştikten sonra yalnızca 4 ay içinde araç tasarlayıp testlere katılmayı başaran takım, ilk dört yarışta da oldukça sağlam bir performans göstermişti. Kovalainen’in, Vettel’den ve Schumacher’den bile daha fazla tur attığını söylemek, dayanıklılık gibi önemli bir konuda, takımın, kısa sürede ne kadar önemli bir iş başardığının da kanıtı olur. Testlerde ve ilk dört yarışta, performanstan ziyade dayanıklılık üzerine yoğunlaşan takım, artık İspanya GP’si birlikte performans arayışına da giriyor. “Sezon bizim için şimdi başlıyor,” diyen Trulli, araçlarında ilk kez performans geliştirmesi yapıldığını belirtiyor. Ve takım bunda da oldukça başarılı olmuşa benziyor. Onlar gibi yeni olan Virgin’e, sıralama turlarında 0,8s fark attılar ve Barichello’nun Williams’ından da yalnızca ~1,5s gerideydiler. Çin GP’sinde, deneyimli takımların en sonuncusuyla aralarındaki fark 2,4s idi. Elbette bu kadar geride olduğunuzda, yaptığınız geliştirme çalışmalarında, öndeki gruptan daha büyük adım atarsınız. Kaybettiğiniz şey çok büyükse, bulduğunuz şey de o kadar olur. 2009 sezonunda Mclaren 2,5 saniye geriden gelip farkı kapatmış, ama bu fark 1 saniyenin altına düştüğünde, fark kapanma hızı da yavaşlamıştı. Dolayısıyla Lotus, farkı 5 saniyelerden 2 saniyelere kadar çok daha hızlı bir şekilde kapatacaktır. Ancak asıl geliştirme, fark 1 saniyeye indiğinde gerekecek. Yine de Lotus’un adımları yere oldukça sağlam basıyor.
Hülkenberg’in Barichello’yu geçtiğini; HRT’nin yine son sırada yer aldığını; Virgin’in yenilenmiş aracının o kadar da hızlı olmadığını; Alonso’nun pitte Rosberg’le arasındaki küçük kaza nedeniyle Ferrari’ye para cezası verildiğini; yarın yağış olabileceğini söyleyerek yazıyı noktalayayım. Yarış yarın saat 3′te.
Ali Ünal
Bir yanıt yazın